DOLAR 35.50 ₺
EURO 36.43 ₺
STERLIN 43.40 ₺
G.ALTIN 3,047.87 ₺
BTC 94,638.40 $
ETH 3,272.35 $
BİST 9,733.17

Tekin Sönmez

Tekin Sönmez

Tayyip Bey’in Kibri!

Yayınlama: 1 Ocak 2019 Salı 15:21 Okunma: 2341

Kibir, Arapça bir sözcük. Ekabir’den geliyor. Kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme, benlik ya da tasvip edilmeyen gurur olarak tanımlanıyor. Böyle kimselere, olumsuz anlamda “Kibirli” deniyor.

     Değerli okuyucularım; Son zamanlarda makamına hakaret edildi diyerek, Cumhurbaşkanı’nın açtırdığı hakaret davaları, çok konuşuluyor. Açılan bu davaları tasvip eden de var, etmeyen de. Ne var ki, etmeyenlerin sayısı çok fazla. O nedenle,  bu günkü yazımın konusu bu oldu.

    Önce Başbakan, daha sonra da Cumhurbaşkanı olarak ve de uzun süre iktidarda kaldığı için Tayyip Beyi tanımayan yok. Yalnız yurt içinde değil, yurt dışında da çok tanınıyor.

    Bendeniz İstanbul Milli Eğitim Müdürü iken o, partisinin İl Başkanıydı. 1994 Mart ayında yapılan seçimlerde, İstanbul Belediye B:aşkanı seçildi. Çünkü, kendisinden önceki Başkan, İstanbul’un her tarafını çöp yığınları ile pis bir şehir haline getirmişti. Seçilince de, o malum pisliği kaldırmak ona düşmüş ve o temizletmişti.

   Tayyip Bey, benden tam 11 yaş küçüktür/gençtir. İmam Hatip Liselerinde öğretmenlik yaptığım yıllarda, o da İmam Hatip Lisesinde öğrenci idi. Bir Milli Eğitim Müdür Yardımcım, onun Arapça ve Hadis Öğretmeniydi.

    Dünyanın çok önemli şehirlerinden ve merkezlerinden biri olup,  o yıllarda 82 bin Öğretmeni, 2,5 milyondan fazla öğrencisi ve 35 bin Emniyet görevlisi (Polis vb.) olan İstanbul’un, çok sayıda yöneticisi vardı. Ancak, İstanbul’u esas 4 kişi yönetiyordu. Bunlar Vali, Belediye Başkanı, İl Milli Eğitim Müdürü ve İl Emniyet Müdürüydü.

    İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü yaptığım o dönemde, Tayyip Beyi ve Belediyedeki hizmetlerini yakından tanımıştım. Personel seçiminde ve hizmetlerin organizasyonunda, çok başarılı oluyor ve takdir görüyordu. Ancak, her geçen gün kadrolaşıyordu. En çok takdir gören yanı ise, “Mütevazi” yani “Alçak gönüllü” olmasıydı.

                                  DEVRAN DEĞİŞTİ, KİŞİLİK DEĞİŞTİ

     Tayyip Bey, kendisine yapılan bir suçlamayla Belediye Başkanlığını bıraktı, ama siyaseti bırakmadı. Kendisini o makamlara getiren hocasını bile (Necmettin Erbakan) sollayarak, yeni bir parti (AKP’yi) kurup siyasetin daha engin sularına yelken açtı.

    Onun, 16 yılı aşan bu siyasi döneminde başarı ya da başarısızlıklarından söz etmeyeceğim. Çünkü, bu sürede olup biten her şey ortada. Görünen köy kılavuz istemiyor.

    Benim esas üzerinde durmak istediğim, onda oluşan kişilik değişikliğidir. Neden oldu, nasıl oldu? Orasını bilemem. Çünkü, gerek beraber çalıştığımız o dönemde, gerekse öncesi için edindiğim bilgilerde, onun kişilik hanesinde “Kibir” sözcüğü geçmiyordu. Sonradan eklendi.

                      DAVALAR, DAVALAR, HEP HAKARET DAVALARI

    Bu ülkede, kendisinden önce 11 kişi Cumhurbaşkanlığı yapmıştı. Atatürk ve İsmet İnönü hariç, diğer hepsini gördüm ve tanıdım.

    Hemen hepsi, halkın ve basının dilinde siyasi mizah konusu olmuş ve pek sıkça eleştirilmişlerdi. Mesela, merhum Süleyman Demirel ve Turgut Özal kılıktan kılığa sokulup karikatürleri çiziliyor, haklarında incitici her türlü haber yapılıyordu. Ben gazeteci değilim, ama onların kızıp da, hemen hiç kimse hakkında hakaret davası diye bir dava açtırdıklarını duymadım.

     Keza, öteki Cumhurbaşkanlarının durumu da aynıydı. Bu arada Başbakanlık yapanların da sıkça eleştirildiğini ve şaka yollu hicvedildiklerini görüyorduk. Bütün bunlar, o kişilerin hoşgörüsünden kaynaklanıyor ve bu durumlarıyla halkın sempatisini topluyorlardı.

   Türk Ceza Kanunu’nun 299’ncu maddesi, Cumhurbaşkanına hakaret edilmesini önleyen tedbiri ve gerekli cezayı zaten getirmişti. Bunu bilenler, böyle bir yanlışa  düşmezlerdi.

    Ancak Cumhurbaşkanı’nın, hakkında dolaylı da olsa söylenen hemen her sözü hakaret sayıp davacı olması yanlıştı. Çünkü, günümüzde Cumhurbaşkanı, aynı zamanda bir siyasi partinin de Genel Başkanıydı. Bu sıfatıyla, eleştirilmesi kaçınılmazdı.

    Hakkını yemeyelim. Davacı olma durumu, belki de Cumhurbaşkanından değil, ona şirin görünmek isteyen Avukatlarının işgüzarlığından ileri geliyordu.      

    Oysa, tevazudan kaynaklanan bir hoşgörü ile, Cumhurbaşkanının buna engel olması gerekirdi. Bunun olmadığını görüyoruz.

    Cumhurbaşkanı kızdıklarına meydanlarda, “Yargı, onlara gerekli cezayı verecektir.” deyince, savcı ve hakimlerin konuya dört elle sarıldıklarını da, üzüntüyle görüyoruz.

    FETÖ’nün döneminde yetişmiş ve görev almış hakim ve savcılardan kimilerinin, bugün Cezaevlerinde olduklarını ya da yurt dışında kaçak yaşadıklarını da biliyoruz.

           Sohbet ettiğimiz kimi vatandaşlar, bu durumu Tayyip Beyin kibirli olmasına bağlıyorlar. Bu iddiada bulunanlar, eski İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın bir açıklamasını kastederek söylediği, “Hz. Peygamber Mekke’yi fethettiğinde kibirli davrandı, biz öyle değiliz” dediğini  ifade edip, “Esas kibir kendilerinde” diyorlar.

     Değerli okuyucularım; Merhum Bülent Ecevit’in söylemiyle; “Kibir, insan yüreğine yüktür.” Kibir, mağrur insanlara yakışır. Büyük başarılar insanı mağrur edebilir, ama insanın yaşadığı toplumu ve çevresini küçük görüp mağrur olması, asla tasvip edilemez.

     Bir insanın, taşıdığı kibri üzerinden atması, öyle çok zor değildir. Bu millet Tayyip Bey’e, maddi/manevi bütün imkanları ve rütbeleri vermiştir. Yapılan her şey ortadadır.

      Onun kibirli olmasına, zaten gerek yoktur.

                  

    

 

google-site-verification=uSnnSC5jUTWittUtiCokfxv6706ikL65px5KxiN1Mg4