Gençliğimde kalan zamanlarda bir zaman, yani asırlar önce, MİGROS’ DA çalıştığım günlerden birinde şirkete Ali Koç’un geleceği konuşuluyordu. Geldi. Amacı Migros nasıl çalışır, bölümler ne iş yapar gibi bilgiler alıp Migros’u öğrenmekti. Anladığım kadarı ile Koç Ailesi tarafından planlanmış bir iş ziyareti. Yanlış hatırlamıyorsam 2 hafta kadar sürmüştü. O günleri hatırlamamın bir nedeni var, yoksa bu yazıyı yazamazdım. Efendim o günlerde artık vakti geldi evlenmem lazım gibi fikir var bende. Hem hormonsal hem de toplumsal baskının soktuğu bu fikir kadınları düşünmeme neden oluyor. Bu kadın denen yaratık nedir? Ne ister? Nasıl mutlu olur? Ve benzeri birçok şeyi etrafımdaki kadınlara bakıp gözlemlemeye çalışıyorum. Sadece yaşıtım kızlara değil örneğin evli bir kadının ruh hali nedir? Kocası hakkında nasıl konuşuyor? Ya da evliyken başka erkeklere bakıyor mu? İşte bu gibi tüm kadınlık dünyası, ruhu hakkında genel bir kavram, bir fikir oluşturmaya çalışıyorum. İşte tam o günlerden bir gündü Ali Koç’un Migros’a gelişi. Kadınlar Ali Koç’tan nasıl etkilenecek merak ettim doğrusu. İlginç bir deneyim olacaktı benim için hissediyordum. Ali Koç ne de olsa cazip bir erkekti. Hatta hatırladığım kadarıyla magazin basınına göre zamanın bekâr erkekleri inde 1 numara idi. O derece cazip yani. Valla pek fazla bir şey olmaz diye geçirdim içimden çünkü “Her horoz kendi çöplüğünde öter”. Ama bizim çöplüğün tavuklarına bir haller oldu ki yanıldığımı anladım. Şirket çiçek açtı resmen. Kızlar-kadınlar daha iyi giyindi. Eteklerin boyu kısaldı, göğüs dekoltesi arttı. Sanki sadece kıyafet değil olabilecek ne varsa söylendi-gösterildi-hissettirilmeye çalışıldı. Amaç hedef erkeğin dikkatini çekmek, adeta milli piyangodan büyük ikramiye çıkmasını bekler gibi belki bir karşılık gelir diye ummaktı. Şaşırdığım durum ise bu davranışın neredeyse bütün kadınlar da görülmesi idi. Yani hiç ummadığınız entel kadınlar bile, ya da ben feministim diye konuşan kadınlar bile hatta sevgilisi olan, evliler de bile bu süre zarfında daha kadınsı giyindiler, daha kadınsı davrandılar ve diğer hemcinsleriyle rekabete girdiler. Benim kadınlar hakkında kafamda oluşan tüm bilgi, görgü, kurallar, yargı, kavramlar, yani kadınlar hakkında ne varsa yıkıldı. Hayal kırıklığına uğradım. Sinirlendim. Sinirimi Ali Koç’a yönelttim. Sinirlendim. Sinirimi Ali Koç’a yönelttim. Onun sahip olduğu birtakım özellikler bulup onu kafamda küçültmem, aşağılamam lazım. Örneğin üniversite sınıfımda yakıcı, acayip yakışıklı bir arkadaş vardı. “Sen yakışıklıysan ben de senden daha uzun boyluyum” diye içimden geçirir kendimce eşitliği sağlardım. Bir fırsatını bulup Ali Koç’la yan yana gelip çaktırmadan kimin boyu uzun diye baktım, valla o azcık daha uzun. Kim daha yakışıklı diye düşünüyorum işin içinden çıkamıyorum. Kendime torpil yapıyorum ama kabul etmeliyim ki o daha yakışıklı. Şüphe etmediğim tek şey var ben daha akıllıyım ama akıl denilen şey gözükmüyor ki. Üstelik adam Türkiye’nin en zengin genç bekârı. Yok, ne yaptıysam ne ettiysem de adamı küçültemedim, aşağılayamadım. Neyse efendim Ali Koç bir gün benim çalıştığım bölüme geldi. Biz ne iş yaparız ne ederiz diye müdürümüzle görüşüyor. Biz Otomasyon bölümüyüz. Mağazalardaki kasa ve bilgisayarlarda oluşan hataları gideriyoruz. Mesai saatleri dışında, gece veya hafta sonları da sorun oluşursa gidip müdahale etmemiz gerekiyor. Bizim bölüme araba gerekiyor ama cimri mali işler müdürü bir türlü araba vermiyor. İşte, bizim müdür de Ali Koç’a bunu anlatıyor. Acil müdahale için araba lazım. Satış kasaları arıza yapar kasalarda satış yapamazsak ne olur gibi laflar ediyor. Biz otomasyon bölümü olarak şirket içinde kendimizi itilmiş-kakılmış hissediyoruz. Normalde yapılan-verilen olanaklar bizim bölümden esirgeniyor. Ben de bu konuşmanın sonunda Ali Koç’tan yaparız, ederiz, bakarız, konuşuruz gibi suya sabuna dokunmayan bir tepki bekliyorum. Hatta “yav he he” tepkisi bile olabilir diye aklıma geliyor. Ama ummadığım, beklemediğim bir tepki oluyor Ali beyde. Konuşma ilerledikçe Ali Koç’un suratı kızarıyor, belli sinirlenmeye başlıyor, sonunda daha fazla dayanamayıp bağırıyor “Ne demek, nasıl olur, ben gidip konuşacağım hemen size bir araba verecekler” diyor. Daha başka şeyler de söyledi de benim aklımda kalanlar bunlar. Düşünün ben adamı küçültmek, aşağılamak için bahaneler arıyorum, o ise benimle duygudaş oluyor. Benim kızdığım, sinirlendiğim şeye kızıyor, sinirleniyor. Neyse, ben zaten yavaş yavaş Ali beyi olduğu gibi kabul etmeye başlamıştım. Bu olaydan sonra tamamen pes ettim ve ona karşı bir sempatim oluştu. Bu konuşmadan bir iki gün sonra Şirketten tamamen gitmişti. Ama bizim bölüme araba gelmemişti. 2 hafta kadar sonra geldi. Beyaz bir şahin marka arabamız oldu. Ne zaman beyaz şahin görsem aklıma Ali Koç gelir. Valla ne diyeyim, ben kendisini hep iyi niyetle anıyorum. ALİ KOÇ BAŞKAN FENERBAHÇE ŞAMPİYON |