2014 yılındaki Belediye başkanlığı seçimlerinde Yoncalı sitesindeki komşularımla Başkan adaylarını ziyaret ettik. Ziyaretimizin amacı doğalgazın Büyükyoncalı ’ya bir an önce gelmesi için politik baskı oluşturmaktı. Bu ziyaretlerimizde Nazmi Çoban, Hakan Özgül, İbrahim Duraklı ve Özgen Erkiş ile tanıştık, konuştuk. Bu tanışıklığım sonucu 2014 yılı sonrası zaman zaman görüşmelerim devam etmiştir.
İbrahim Bey’le seçim sonrası hiç görüşmedim. Nazmi Çoban Bey’le de görüşmedim ama kendisi Belediye başkanı olduğu için törenlerde gördüm, internette gördüm. Bu yüzden İbrahim Bey hariç Hakan Özgül, Özgen Erkiş hakkında yerel basında pek örneğine rastlamadığım portre denemesi niteliğinde yazı yazdım. Bu yazılarımı sizinle paylaşıyorum. Umarım maksat hasıl olur ilginizi çekerim.
ÖZGEN ERKİŞ
Yanlış hatırlamıyorsam Özgen beyin bir ofisi yoktu. Özgen beyin ofisi olsa da ofiste oturmak ona göre değil. Bizim Özgen’i seçim sürecinde Saray’da en az 4 kere gördüm.
İlk tanışmamızda aklımda kalan gözlerimin taaa içine bakmasıydı. Sanki gerçek beni görmek, anlamak istiyordu. “Dostum ben seni sevmeye hazırım, sen de beni sev” diyordu beden dili, gözleri. Hatta ya beni sevmezse tedirginliği bile belli oluyordu. Klasikleşen politikacı seçmen ilişkisinin ötesinde gerçekten herkesle ya samimi arkadaş ya da abi-kardeş, amca-yeğen türü ilişkiler kurmak istiyordu. Bende oluşan izlenim budur. Sırf bu yüzden dağa taşa, her yere “Bizim Özgen” yazması bana anlamlı geliyor. Konuştuğum herkes onu tanıyor ve herkesle önyargısız, hesapsız, politik amaçlı değil de canı istediği için sohbet ediyor, çeşitli ortamda bulunmaktan çekinmiyor.
Evde politikacılardan aldığım broşürleri okuduğumda Özgen beyin üniversite sınavında Türkiye 32. olması dikkatimi çekti. 6 yıl merkezdeki çay ocağında garsonluk, 2 yıl otogarda hamallık ve üniversite de esnaflık yaptığını öğrenince en azından sıradan olmayan bir kişilik sahibi olduğunu anladım. Herkesle herkes olabilmesinin, onların Özgeni olabilmesinin nedeni bu idi sanıyorum.
Bu özgeçmişe göre belli ki çok ders çalışmış, yazları da para kazanmak için bedensel işlerde yorgun düşmüş. Sonuç olarak kendine zaman ayırmamış, gençliğini yaşayamamış, yaşıtlarıyla vakit geçirememiş. Açıkça anlaşılıyor ki ergenliğinde kendine çok yüklenmiş, belki de bu yaşlarda kendini yeterince güvende hissetmemiş.
Ergenliğinde elde edemediği sevilmeyi, takdir edilmeyi istiyor Özgen Bey. Bunun için gençliğini feda etmiş, çok çalışmış. Üniversite sonrası Saray’a döndüğünde ve ilk kez aday olduğunda sanıyorum içi içine sığmıyordu. Artık zamanı gelmişti. Başarılı biri olarak dönmüştü Saray’a. Halkın onu sevdiğini, takdir ettiğini düşünüyor, kendini partiler üstü hissediyordu. Kazanacağına kesinlikle emindi.
Ama düz beyaz kâğıttaki matematik problemi gibi değildi hayat. İnsanların çoğu en başarılı, en akıllı, en dürüst adaylara oy vermiyor. İnsanlar hesaplanamıyor, öngörülemiyor. Halkın cesaretlileri çıkarına uygun olan adaya oy veriyor, hatta aktif desteğini sunuyor. Halkın bazıları kazanana oy verip, kaybeden taraftan uzak kalıyor. Halkın bazı kesimleri de takım tutar gibi parti tutup oy kullanıyor.
Tahminime göre girdiği ilk seçimi kazanamayan Özgen Bey bir nevi şoka girdi, çok üzüldü, çok etkilendi. Aylarca bu konu kafasında döndü durdu, ruhen iniş çıkışları yaşadı.
Özgen bey hamallık ve garsonluk yaptığında yıllarda girdiği çevre, arkadaşlıkları belli ki onu etkilemiş. Bunun kendine kattığı iyi ve kötü özellikler vardır. En belirgin iyi özellik olarak halkın bu kesimini gerçekten en iyi anlayan politikacı olmasıdır. Bana göre ikinci iyi özellik ise duygu ve davranışlarında eşitlikçi olması, o insanları gerçekten önemsemesi, hatta zaman zaman kendini onlardan biri olarak görmesidir.
Toplumun ekonomik olarak alt kesiminde olanlar, özellikle çocukluktan beri fakir-çok fakir ailelerde büyüyen ve fakir kalan insanların ortak bir kültürü ve bu kültürün bana göre birtakım olumsuz özellikleri vardır. Yaşamları için temel kaynağa (para) yeterine sahip olunmadığı, bu da sürekli olduğu için zamanla kendine güven azalır. Güven azaldıkça korku artar. Başlarına gelen kötü şeyler için hep başkaları suçlanır. Yenilgi artık ön kabul olmaya başlar, düştüğü zaman bir daha kalkmaz çünkü “Battı balık yan gider”. Bu tür insanlar kendilerine güvenmediği için başkalarına da güvenmez, güvenemez. Hatta “Babana bile güvenmeyeceksin” derler ve bunun sonucunda ortak bir hedef için bir araya gelip kendi başlarına grup kuramazlar.
Gelelim Özgen Beye. Bizim Özgen 4 kere seçime girip kazanamadı. Buna rağmen politikaya devam ettiğine göre demek ki yenilgiyi kabul etmiyor. Bu iyi bir şey ama toplumun bu kesiminden ona bulaşmış kötü özellikler olarak şu üç özelliği sayabilirim. Bence birinci olarak ekip kurmada ve iyi ekip idaresi yapmada çok zayıf, İkinci olarak kendine faydalı olabilecek güçlü insanlarla iyi ilişkiler kuramıyor, Üçüncü olarak da zaman zaman kendini tutamayıp kendine, hedeflerine zarar verecek duygusal tepkiler verebiliyor.
Üniversite sınavı adayları zekâlarına göre sıralayan bir sınav değildir. Gayet tabii ki yüksek puan alan adaylar ortalamanın daha üstünde zekidir ama asıl farkı yaratan adayın kendini işe adaması, istemesi, istediği şey için bedel ödemesidir. İşte Özgen Beyin en önemli özelliği budur, kendini işine adama gücüdür. Bu olmazsa derslerinde bu kadar başarılı olamazdı.
Sonuç olarak Özgen Beyin politik hedefi varsa –ki var olduğunu sanıyorum.- bana göre yapması gereken şudur: Duygusal tepkilerden arınıp analitik düşünecek. Kendini iyi analiz edip zaaflarını belirleyecek. Hedefine ulaşması için gereken planı yapacak ve bunun bir bedeli olduğunun bilincinde olacak.
Özgen beyin bunu yapabilecek zekâ-akıl kapasitesinin olduğunu biliyorum, ama kendi zayıflıklarından kurtulabilir mi? İşte bunu bilmiyorum. Bunu hepimiz zamanla göreceğiz.
Yazdıklarımın hepsi benim kendi düşüncemdir. Politikacılar toplumu iyi veya kötü etkileyebilen kişilerdir. Politikacılar hakkında konuşmak, yazmak doğaldır. Tabi ki cevap hakları vardır.
Güzel yarınlar için hep birlikte konuşalım, tartışalım ama kavga etmeyelim, birbirimizi aşağılamayalım. Biz halk olarak politikada kimseye kötü gözle bakmayalım, hedef olarak daha iyi olanı bulup bu politikacılara sorumluluk verelim.
Hoş kalın hoşça kalın.
Mehmet Demirbaş |