CHP’li Öztrak, mevcut rejimin uyguladığı 1970 model politikalarla Türkiye’nin dünyadan koparıldığını belirterek, “Gümrük duvarları yükseltiliyor. Sermaye hareketleri kısıtlanıyor. Piyasalar 90 metrelik sahada oynamaları gereken oyunu, 10 metrede oynamaya zorlanıyor” diye konuştu.
“Çoklu baro” projesinin müellifinin FETÖ olduğunu belirten Öztrak, “Bu proje avukatlara partilerine, etnik kimliğine, dini inancına göre cübbe dikme projesidir. Daha da önemlisi bu aziz vatanı bölme ve ihanet projesidir” değerlendirmesinde bulundu.
Gençlerle ve teknolojiyle kavga eden iktidarların, sandıkta kendi tabutlarına çivi çakacağını hatırlatan Öztrak, “Sosyal medyayla ilgili düzenlemeleri yasakçı zihniyetle yaparsanız başta gençler olmak üzere tüm milletimizin öfkesini üzerinize çekersiniz. Milletimiz attığınız her adımı, söylediğiniz her sözü, yaptığınız her işi görüyor… Notunuzu veriyor, sandık geldiğinde de yerinizi gösterecek” dedi.
Bugün açıklanan enflasyon rakamlarını da değerlendiren Öztrak, aylık enflasyonun mevcut fiyat serisindeki ikinci en yüksek Haziran ayı enflasyonu olduğunu kaydetti. Gıda ve alkolsüz içecekler enflasyonunda, Türkiye’nin rakibinin Ruanda, Kazakistan, Sri Lanka gibi ülkeler olduğuna dikkat çeken Öztrak, “70 yılın en büyük çekirge istilasına uğrayan Kenya’da dahi gıda enflasyonu yüzde 8,2. Türkiye’nin gıda ve alkolsüz içecekler enflasyonu yüzde 13’e dayanıyor. Ne yaparsanız yapın mızrak çuvala sığmıyor. Milletimizin tenceresi dolmuyor” diye konuştu.
Saray’ın enflasyon-faiz teorilerini de hatırlatan Öztrak, “Merkez Bankası’nın faizi yüzde 8,25 ama bugün enflasyon yüzde 12,62. Hani faiz sebep, enflasyon sonuçtu? Faiz düşerken niye bu enflasyon düşmüyor?” diye sordu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak bugün düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Bu sabah Sakarya’nın Hendek ilçesinde, havai fişek üretim fabrikasında, ciddi bir patlama yaşandı. Yaklaşık 200 işçinin çalıştığı fabrikada 73 çalışanın yaralandığı, iki de can kaybı olduğu söyleniyor. Temennimiz can kayıplarının artmaması. Canını kaybeden, canını yitiren işçilerimize Allahtan rahmet, ailelerine sabır, milletimize başsağlığı diliyoruz. Yine başta yaralanan çalışanlarımız olmak üzere, tüm işçilerimize ve Hendek halkına geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.
Grup Başkan Vekilimiz, Sakarya Milletvekilimiz Sayın Engin Özkoç Başkanlığında; Genel Başkan Yardımcımız Sayın Tuncay Özkan, Meclis Başkanvekili Adayımız, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Haydar Akar ve Artvin Milletvekilimiz, YDK Başkanımız Sayın Uğur Bayraktutan’dan oluşan bir heyet olay mahalline intikal etmek üzere. Yine Sakarya İl Başkanımız olay mahallinde gelişmeleri takip ediyor, gerekli olduğu zamanlarda da belediyelerimizden yardım talebinde bulunuyor.
YA MASAL ANLATIYOR YA DA HAD BİLDİRİYOR
Sarayın ülkede milletin iradesini, tüm kurumları ve kuruluşları vesayet altına alma çabaları bütün hızıyla sürüyor. Tek adam vesayet rejimi, milleti gerçek ötesi söylemlerle kutuplaştırmak, kurumları bölmek, parçalamak için müthiş bir algı operasyonu yürütüyor. Saray, milletimizi salgında yapayalnız bıraktı. Şimdi yıkıcı bir işsizlik buhranının pençesine düşürdüğü insanlarımıza, ya pembe masallar anlatıyor, ya da onlara sesini çıkaranlara haddini bildirmeye, seslerini kesmeye kalkıyor. Gün geçmiyor ki yeni bir kriz veya krizlerle karşılaşmayalım, ülke olarak oradan oraya savrulmayalım. Ülkemizi 18 yıldır yönetenlerin artık maskesi düştü. Maskenin altından ucube bir tek adam vesayet rejimi çıktı. Şimdi bu ucube rejim, milletimizin boğazına kirli tırnaklarını geçiriyor. “Nefesini” ve “sesini” kesmeye çalışıyor. Sadece özgürlüklerimize değil, aşımıza, işimize de musallat olmuş vaziyette.
TÜRKİYE’NİN ETRAFINA “DEMİR PERDE” ÇEKİLMEK İSTENİYOR
Ucube saray rejiminin yaptıklarına ve yapmak istediklerine bir bakın: Daha gelir gelmez yasamayı, adalet sisteminin savcı ve yargıçlar ayağını, bağımsız kurumları hızla vesayeti altına aldı. Son bir hafta içinde de adaletin üçüncü sacayağı savunmayı, yani Baroları bölüp parçalamaya çalışıyor. Milletimizin savunma hakkı da, Sarayın vesayeti altına alınacak. Sosyal medyaya yasak ve sınırlamalar getiriliyor. Sosyal medya da Sarayın vesayeti altına alınmaya çalışılıyor. Şehir Üniversitesi siyasi kan davası güdülerek kapatılıyor. Bilim yuvaları Sarayın vesayeti altına alınmaya çalışılıyor. Saray hükümetinin hoşlanmadığı TELE-1 ve HALK TV gibi özgür basın, özgür televizyon kanalları 5 gün süreyle karartma uygulanıyor. Son kalan özgür televizyonlar da Sarayın vesayeti altına alınmaya çalışılıyor. İşçinin emekçinin alın teri olan kıdem tazminatına musallat olunuyor. Yetmiyor esnek çalışma denerek, işçilerimizin yasal güvenceleri elinden alınmak isteniyor. Emekçilerimiz de Sarayın vesayeti altına alınmak isteniyor. Türkiye, giderek, özgür ve demokratik dünyadan kopartılıyor. Ülkemizin etrafına bir “demir perde” çekilmek isteniyor.
ÇOKLU BARONUN MÜELLİFİ FETÖ
Saray hükümetinin had bildirme gerekçesiyle düğmesine bastığı, müellifi FETÖ olan “çoklu baro” projesinin görüşmeleri, dün TBMM’de Adalet Komisyonunda başladı. Koltuğu ve ikbali için milleti bölüp, parçalamaktan çekinmeyen sarayın kibirli adamı, şimdi baroları parçalamaya hazırlanıyor.
HAKİM VE SAVCILARIN CÜBBESİNE İLİK AÇILDI, ÖNÜNE DÜĞME DİKİLDİ
Bu ülkede ilk defa Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümetlerinde Hâkimlerin ve Savcıların cüppelerine ilik açıldı, önlerine düğme dikildi. Yargıya, yürütmenin başının önünde cübbe ilikletildi. Erdoğan şimdi de avukatlarımızın cüppelerine ilik açıp düğme dikmek istiyor. Kimin projesiyle? Bu ülkenin başına beraberce ördükleri çoraplar artık dillere düşen FETÖ’nün projesiyle…
TERÖR ÖRGÜTLERİ BAROLARI ELE GEÇİRİRSE
Sarayın kibirli başına soruyoruz: Siz AK baroları kurma hayaliyle, kamu kuruluşu niteliğinde meslek kuruluşu olan baroları bölüp parçalarken, bu milletin kardeşliğine, birliğine ve bütünlüğüne kast eden terör örgütleri bu defa da baroları ele geçirirse ne yapacaksınız. Milletten bir kez daha af mı dileyeceksiniz? Açık söyleyeyim. Milletimiz nezdinde aldatma kotanız dolmuştur, taşıyor. Önünü, ardını düşünmeden attığınız adımların sonu, milletimiz için hep kan, gözyaşı ve acı oldu.
VATANI BÖLME VE İHANET PROJESİ
Yargılama, iddia ve savunma makamları adalet sisteminin üç sacayağıdır. Bu üç unsur arasında halkımıza en yakın olanı da savunmadır. Avukattır… Avukatlar neyi savunur, kimi korur? Elbette milleti ve milletin hakkını. Barolar, Anayasamızın 135. maddesine göre “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu” dur. Bu nedenle de barolarımız anayasal güvence altındadır. “Çoklu baro” projesi; avukatlara partilerine, etnik kimliğine, dini inancına göre cübbe dikme projesidir. Daha da önemlisi bu aziz vatanı bölme ve ihanet projesidir.
HAK, HUKUK, ADALET DİYECEĞİZ
Peki savunmanın da sarayın vesayeti altına girmesinden, en çok kim zarar görecektir? Hukuk devleti zarar görecektir. Milletimizin hakkı, hukuku zarar görecektir. Ucube rejimin muktedirleri ise millet karşısında daha da güçlenecektir. Hak arama imkanının kalmadığı yerde kimse iş yapmaz, aşta olmaz, ekmekte olmaz. Milletimizin cebi hep boşalır. Çoklu baroyla parçalanmak istenen vatanın bütünlüğüdür. Milletimizin her türlü haksızlık hukuksuzluk karşısında kendini savunabilme hakkıdır. Bitirilmek istenen milletimizin aşıdır, işidir, ekmeğidir. Biz CHP olarak sarayın bu vesayet girişimi karşısında, “hak, hukuk, adalet” diyerek dimdik durmaya devam edeceğiz.
BU AYIP AYNI ZAMANDA TBMM YÖNETCİLERİNİN VE KOALİSYON ORTAĞININ AYIBI
Bu arada dün gece yaşan bir başka ayıba değinmeden geçmem de mümkün değil. Şu salgın döneminde, daha bir hafta önce, 27 saat Ankara’nın kapısında aç, susuz bekletilen baro başkanları, bu defa dün TBMM’nin kapısında sabaha kadar bekletildi. Milletin savunma hakkını temsil eden ve Anayasamızda “kamu görevlisi” olarak tanımlanan baro başkanlarımız, dün millet iradesinin tecelligahı olan TBMM’nin kapısından içeri alınmadı. Bu utanç, sadece ucube saray hükümetine ait değildir. TBMM’nin ve milletin hukukunu korumakla mükellef olan, ama sarayın vesayeti altına girmeyi tercih eden, parlamentonun yöneticilerinin ve tabi yine buna destek veren iktidarın, koalisyon ortaklarınındır.
SARAY TETİKÇİSİ GİBİ
Ucube Saray rejiminin vesayet projesi, sadece milletimizin savunma hakkını gasbetmekle de kalmamıştır. Saray rejimi, milletin haber alma özgürlüğü üzerinde kurduğu vesayeti her gün biraz daha pekiştirmek istiyor. Burada da Sarayın kibirli başının had bildirme üslubu yine devreye giriyor. Bu ucube rejimin sopası da RTÜK. Ballı yönetim kurulu üyeliklerinin verildiği RTÜK Başkanı ve iktidar koalisyonunun seçtiği üyeler tam bir saray tetikçisi gibiler. Devlet yönetiminde böyle bir yozlaşma ne görüldü, ne de yaşandı. En son en çok izlenen özgür kanallardan TELE 1 ve HALK TV ekranlarının 5 gün karartılmasına karar verdiler. Aslında karartılan ekranlar değil, halkımızın gerçekleri öğrenme hakkıdır.
O KAĞIT PARÇALARININ, KAĞIT MENDİL KADAR DEĞERİ YOK
Değerli bir siyaset bilimci: “Gerçekleri terk etmek, özgürlüğü terk etmektir. Eğer hiçbir şey gerçek değilse, her şey bir gösteriden ibarettir. Ve en göz alıcı gösteriyi, cüzdanları en kabarık olanlar izler.” Diyor. Saray rejimi gerçekleri yok etmek, çarpıtmak ve iktidar oyununu sürdürmek için, ihale havuzlarıyla, kamu kaynaklarıyla, milyarlarca dolara, medya imparatorlukları kurdu. Ama kurduğu bu kâğıttan imparatorluklar, millet nezdinde üç kuruşluk itibar görmedi. Gazete diye bastıkları kağıt parçaları, “kağıt mendil” kadar değer bulmadı. Havuz kanalları izlenmiyor. Milletimiz “gerçekleri terk etmemek” için direniyor. Şimdi yeni yasaklarla, sansürlerle milletimizin bu direncine saldırıyorlar. Ama ne yaparsanız yapın, ne kadar saldırırsanız saldırın, milletimiz gerçekleri terk etmeyecektir. Attığınız her adımda, söylediğiniz her sözde, yaptığınız her işte millet sizi görüyor, notunuzu veriyor, sandık geldiğinde de yerinizi gösterecek.
SARAY MIZIKÇI ÇOCUK GİBİ
Ucube saray rejimi, milletimizin ifade özgürlüğü üzerinde de vesayetini pekiştirmek istiyor. Milletin kendini özgürce ifade edebildiği tek bir mecra kaldı. O da sosyal medya. Şimdi boyalı ve renkli medya üzerindeki vesayetini, sosyal medyaya da genişletmek istiyor. Erdoğan tam bir hafta önce, gençlerle yaptığı dijital toplantıda, “ihmal edilemeyecek kadar önemli bir mecra” diyerek, sosyal medyaya iltifatlar yağdırıyordu. Buna rağmen Erdoğan o toplantıda gençlerin “dislike tsunamisinden” kurtulamadı. Gençler “Sana oy moy yok!” diyerek sandıktaki kaderine işaret etti. Erdoğan sosyal medyada gençlerden çalımı yiyince, “Bak topu patlatırım ha” diyen mızıkçı çocuklara dönüverdi. Bir densizin alçakça hakaretlerini bahane ederek, sosyal medyayı topyekûn kapatacağını söyledi. Yine millete had bildirme moduna geçti.
BELEDİYE MECLİS ÜYENİZ HAKKINDA NE YAPTINIZ
Esra ve Berat Albayrak çiftinin uğradığı alçakça saldırıyı, bu ülkedeki aklı başındaki herkes kınadı. Sarayın kibirli başının tüm kutuplaştırma, bölme gayretlerine rağmen milletimiz bu toprakların kadim değerlerine sahip çıktı. Elbette olması gereken de buydu. Kaynağı ne olursa olsun, kimden gelirse gelsin nefret diline ve itibar suikastlarına karşı ortak tutum alınmalıdır. Ama şu da bir gerçek: Sayın Meral Akşener, Sayın Canan Kaftancıoğlu, Sayın Başak Demirtaş ve toplum önündeki daha pek çok kadın için, yeşil benekli troller sosyal medyada itibar suikastları düzenlerken, neden bu kadar öfkelenmediniz, had bildirmeye kalkmadınız Sayın Erdoğan? Hatta cüretkâr bazı troller sizin “siyasi hamleler yapmanız için zemin hazırladıklarını”, sizin de “bundan çok memnun olduğunuzu” televizyonlarda itiraf ederlerken siz nerelerdeydiniz? İpleri Boğaz’daki bazı tuzu kuru yalı sahiplerinin elindeki trollere “bir dakika” deyip, sesinizi neden yükseltemediniz? Bir tweette yer alan bu sakil resmin müellifi olan belediye meclis üyeniz hakkında ne yaptınız?
YENİ BİR “LÜTUF”
Yoksa ucube tek adam vesayet rejimini kurmak için bir lütuf olarak gördüğünüz 15 Temmuz hain darbe girişimi gibi, bir kendini bilmez ahlaksızın edepsizliğini de sosyal medyada gençlerin ve milletin sesini kesmek için bir lütuf olarak mı gördünüz? Getireceğiniz yasaklar, sansürler bu milletin gerçeklerini değiştirecek mi? Yoksulluğu, işsizliği, hayat pahalılığını gizleyebilecek misiniz? Yasaklarla, tehditlerle gençleri susturabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
GENÇLERLE KAVGA EDEN, SANDIKTA KENDİ TABUTUNA ÇİVİYİ ÇAKAR
Hafta başında söyledim. Aklı başında hiçbir iktidar ülkesinin geleceği olan gençlerle kavga etmez. Gençlerle ve teknolojiyle kavga eden iktidarlar, sandıkta kendi tabutlarına çiviyi çakarlar. Bakın, sosyal medyayla ilgili tüm dünyada bir takım düzenlemeler yapılıyor. Bizde de yapılmalı. Ama bunu had bildirme edasıyla yaparsanız, bunu bir yasakçı zihniyetle yaparsanız o zaman tüm milletimizin başta gençler olmak üzere öfkesini üzerinize çekersiniz. Tekrar söylüyorum, ne yaparsanız yapın, milletimiz attığınız her adımı, söylediğiniz her sözü, yaptığınız her işi görüyor… Notunuzu veriyor, sandık geldiğinde de yerinizi gösterecek.
BEBEK MAMASINA HIRSIZ ALARMI
Ucube saray rejimi aşımızı da, işimizi de bitiriyor. Vesayetçi saray düzeninin iş başı yapmasından bu yana geçen iki yılda, 2 milyon 281 bin vatandaşımız işinden oldu. 100 milyar dolar gelirimiz cebimizden alındı. Market raflarında bebek mamalarına sanki pahalı elektronik aletmiş gibi hırsızlık alarmı takılmaya başladı. Bebek maması ateş pahası olmuş, bıraktık büyükleri, bebeklerimiz ne yiyip içecek, biz bugün bu ekonomiden başka neyi konuşacağız. Ama bunlar Saray’ın umurunda bile değil. O; baroları, televizyonları, sosyal medyayı vesayeti altına alıp bebeğine mama alamayan işsiz anne babanın isyanını gizlemekle uğraşıyor.
GIDA ENFLASYONUNDA RAKİPLERİMİZ: RUANDA, KAZAKİSTAN, SRİ LANKA
Bugün Haziran ayı enflasyon rakamları açıklandı. Aylık enflasyon yüzde 1’in üstünde. Bu, mevcut fiyat serisindeki ikinci en yüksek Haziran ayı enflasyonu… Yılın ilk yarısında tüketici enflasyonu yüzde 5,8 son bir yılda yüzde 12,62. Bu arada Sarayın talimatlı marketlerinden toplanan, baskı altındaki gıda fiyatları da aylık olarak düşmüş. Ancak buna rağmen yıllık yüzde 13’e dayanan gıda ve alkolsüz içecekler enflasyonuyla, bu alanda dünyada en yüksek enflasyonu olan ülkelerden biriyiz. Burada rakiplerimiz, Ruanda, Kazakistan, Sri Lanka gibi ülkeler. Bu yıl 70 yılın en büyük çekirge istilasına uğrayan Kenya’da dahi gıda enflasyonu yüzde 8,2. Ne yaparsanız yapın mızrak çuvala sığmıyor. Milletimizin tenceresi dolmuyor. Milletimiz sizin o güdümlü marketlerinizdeki fiyatları pazarda, bakkalda bulamıyor.
KERAMETİ KENDİNDEN MENKUL “ENFLASYON-FAİZ” TEORİSİ ÇÖKTÜ
Tüm dünyayı bize güldüren, o kerameti kendinden menkul “enflasyon-faiz teorilerine” ne oldu? Merkez Bankası’nın faizi yüzde 8,25 ama bugün enflasyon yüzde 12,62. Hani faiz sebep, enflasyon sonuçtu? İşte düştü. Faiz düştü 8,25’e. Niye bu enflasyon düşmüyor, niye bu enflasyon yüzde 12’yi geçti?
BAYRAMDA İKRAMİYE 1.500 TL OLMALI
Geçtiğimiz günlerde bir kere söyledim. Saray kabinesinden tık çıkmadı. Unuttuk sanmasınlar. Kurban Bayramı yaklaşıyor. Emekliye verilen ikramiyeler bu bayramda en az 1.500 lira olmalı. Olmalı ki, emeklilerimize de çocuğuyla, torunuyla ağız tadıyla bir kurban kesmek nasip olsun. Emeklilikte Yaşa Takılanların sorunları devam ediyor. İşsizlik diz boyu. Hele yaşlı gücünün iş bulması her gün biraz daha güçleşiyor. Bu nedenle biran önce Emeklilikte Yaşa Takılanların sorunlarını çözün. Polislerimiz, sağlık çalışanlarımız ve imamlarımız, diğer başka memurlarımız 3600 ek göstergeyi bekliyor. Bayramdan önce bu 3600 ek göstergeyi verin memurlarımızı bir sevindirin.
BIÇAK ESNAFIN KEMİĞİNİ DELDİ GEÇTİ
Bu arada bıçak esnafın kemiğini artık delip geçti. Esnaf sesini duyurmak için saraya mektup yazdı. “Stopajı kaldır” diyor, “Borçlarımın faizini öde” diyor, “Nefes almamı sağlayacak nakdi destekleri ver” diyor, biz bunları söylediğimizde daha işin başında söyledik duymadılar. İnşallah esnafımızın feryadını duyarlar.
TÜRKİYE 70 MODEL POLİTİKALARLA DÜNYADAN KOPARILIYOR
Bu ucube rejimle beraber ekonomi politikalarında 50 yıl öncesine gittik. Ülkemiz 1970 model politikalarla dünyadan koparılıyor. Gencimize, kadınımıza, çalışanlarımıza dünyada ne varsa en iyisini alabilecek imkanı vermek yerine, üretebilecek imkanı vermek yerine Saray, insanımızın bunları görmesini engellemeye, bunlara erişme umudunu yok etmeye uğraşıyor. Gümrük duvarları yükseltiliyor. Sermaye hareketleri kısıtlanıyor. Piyasalar 90 metrelik sahada oynamaları gereken oyunu, 10 metrede hem de birde karşılarında yerliler dışında rakip olmadan yani bir tek yerli oyuncularla oynamaya zorlanıyor.
REKABET KURULUNUN SOPASI
Şimdi de Rekabet Kurulu’nun sopası şirketlere sallanıyor. Rekabet Kurulu beş Alman otomobil firması için soruşturma açtığını duyurdu dün. Dün ya da evveli gün. Ancak burada ilginç bir durum var. Kurul soruşturma açma kararını 11 Haziran’da almış. Ama bu soruşturma açma kararını kamuoyuna ne zaman açıklamış? 1 Temmuz’da yani iki gün önce. Şimdi tabi bizde merak ediyoruz. Rekabet Kurulu 20 gün önce almış olduğu bu kararı açıklamak için neden bu kadar bekledi? Acaba Alman Volkswagen firması, Türkiye’de yatırım yapma kararını, sürdürme kararını almış olsaydı, bu soruşturma kararı yine de alınacak mıydı? Yoksa iptal mi edilecekti? Bu kadar keyfi, hukuktan uzak bir yaklaşımın hüküm sürdüğü ve öngörülebilirliğin olmadığı bir yerde ne yerli, ne de yabancı sermaye yatırım yapar. Yapmıyor da zaten.
ARABA ANTİKA, ŞOFÖR ACEMİ
Bu ucube rejim ekonomi bürokrasisini bitirdi. Liyakat yok. Devlette kimse muhatap bulamıyor. Her şey damat ve kayınpederde bitiyor. 1970 model antika bir arabada gibiyiz. Bu arabada ne yol kontrolü var, ne şerit, ne takip sensörleri var, ne de otomatik fren sistemi var. Hasılı ne denge, ne de fren var. Binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamete. Direksiyonun başındaki şoför acemi, antika arabayı kullanmaktan anlamıyor. O alışmış otomatik araba kullanmaya. Ekonomi düz yolda kaza üstüne kaza yapıp duruyor. Oysa sarayın bir de yaveri var. Tam bir antika araba meraklısı… “Bırakın bir de o kullansın” diyeceğiz ama, o da baroları bölüp etnik ve radikal terör örgütlerine teslim ederek, ülkede yeni bir beka sorunu yaratma ve milletin sosyal medyasını karartmakla meşgul koalisyon ortağıyla birlikte. Sarayın yaveri “kraldan çok kralcı” olmuş. Saraydan daha çok sesi çıkıyor. Yetmiyor üstüne bir de boykot eylemi de yapıyor.
YUNAN CUMHURBAŞKANININ EŞEK ADASI ZİYARETİYLE İLGİLİ “TIK” YOK
Bu arada, Yunan Cumhurbaşkanının burnumuzun dibindeki Eşek Adası’na yaptığı ziyaretle ilgili sarayın yaverinden de, saraydan da tık duymadık. Yoksa Tank Palet Fabrikası’nın, Katar ordusuna peşkeş çekilmesini içlerine sindirdikleri gibi, Eşek Adası’nın Yunan toprağı olmasını da kabul mü ettiler? Ne oldu yerlilik? Nereye gitti millilik? Söylüyorum; attığınız her adımda, söylediğiniz her sözde, yaptığınız her işte millet sizi görüyor, notunuzu da veriyor, sandık geldiğinde de yerinizi gösterecek.
YENİ VE GÜÇLÜ “SOSYAL REFAH DEVLETİ”
Bu ülkenin; güçlü ve kapsayıcı kurumlara sahip, hukukun üstünlüğünü tesis etmiş, dünyayla rekabet edebilen, refahı hakça ve adil paylaşan, hem ekonomik hem de çevresel sürdürülebilirliği önceleyen bir büyüme stratejisine, yandaşa değil millete hizmet eden yeni ve güçlü bir “sosyal refah devletine” ihtiyacı olduğunu devamlı söylüyoruz. Ancak bunu da, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında gerçekleştireceğiz.
GÜN KORKMA GÜNÜ DEĞİL
Demokrasilerde özgürlüğün bedeli, sürekli ihtiyatlı ve tetikte olmaktır. Gün korkma, çekinme, sinme günü değildir. Milletimiz, zamanı geldiğinde, kendisini küçümseyenlere, iradesini yok sayanlara, en ağır şamarı atmayı bilir. İbret vesikasını uzaklarda aramaya gerek yok. Kıssadan hisse almak isteyenler için 30 Mart 2019 ve 23 Haziran 2019 seçim sonuçları ortadadır.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alıyım.
Soru- AK Parti Genel Başkan Vekili Sayın Numan Kurtulmuş’un İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik açıklamaları oldu. “Anlaşmada bize uymayan iki husus var. Bunlardan biri toplumsal cinsiyet, diğeri de cinsel yönelim tercihleri” dedi. Kurtulmuş ayrıca bu anlaşmanın LGBT’nin ve marjinal grupların ekmeğine yağ çalacağını da söyledi ve sözleşmeden çıkılacağına dair bir yorum ifade etti. Bu konuyla ilgili sizin görüşünüz nedir?
Faik ÖZTRAK- Gerçekten ben bazı şeyleri anlamakta büyük güçlük çekiyorum. Bu İstanbul toplantısını alayişle valayişle yapan bunlar. İstanbul Sözleşmesi’nin altına imza atıp bununla her yere caka satan bunlar. Şimdi ne oldu da İstanbul Sözleşmesi’nden imzalarını çekmekten söz ediyorlar? O gün de mi aldatıldılar, yanıltıldılar? İstanbul Sözleşmesi’yle uğraşmalarının altındaki temel neden şudur: Milletimiz işsizlikle boğuşuyor, yoksullukla boğuşuyor, pahalılıkla boğuşuyor. Aman bunlar görünmesin, milletimizin dikkatini başka yere çekelim diye uğraşıp duruyorlar.
Bir tek şey hatırlatayım, İstanbul Sözleşmesi kadına karşı şiddetle ilgili Avrupa’nın en önemli dokümanlarından biridir. Bunu nereye koyacaklar?
Son olarak da şunu söylemek istiyorum. Madem uluslararası sözleşmelerle uğraşacaksınız o zaman ben size bir uluslararası sözleşmeden bahsedeyim. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesi var. 1971 yılında bu sözleşmeyi kabul etmişiz. Uluslararası sözleşme mi istiyorsunuz, hem de bu sözleşmeyi duyunca aziz milletimiz mutlu olsun, memnun olsun mu istiyorsunuz? O zaman bu sözleşmenin gereğini yerine getirin, “Aile Destekleri Sigortası Kanunu’nu” derhal çıkarın. Biz de buna sonuna kadar destek verelim.
Soru- Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Genelkurmay Başkanıyla birlikte Libya’da olduğuna dair son dakika bilgileri geçti. CHP Libya sürecini nasıl izliyor ve nasıl değerlendiriyor?
Faik ÖZTRAK- Libya sürecini büyük bir dikkatle izliyoruz. Ve orada bulunan askerlerimizin ayağına taş değmemesini istiyoruz. Bu çerçevede Libya’da olan bitenlerin bu ülkenin milli menfaatleri doğrultusunda gelişmesini de destekleyeceğimizi açıkça ifade ediyoruz.
|