301 Moved Permanently

Moved Permanently

The document has moved here.

Haber Detayı
15 Haziran 2024 - Cumartesi 14:14 Bu haber 155 kez okundu
 
BEYAZ ve SİYAH; ATATÜRK ve HİTLER
Kuş ne görse yuvada onu işler ovada .. Dünyadaki dengelerin yeniden dizayn edilmesini sağlayan iki lider;
ULUSAL HABERLER Haberi


İlk kez 19 Haziran 1910'da bir Amerikan İç Savaşı gazisinin kızı olan Sonora Smart Dodd’un girişimiyle Washington'un Spokane şehrinde kutlanan ‘Babalar Günü’ yasal olarak ise 1972 yılında ABD Başkanı Richard Nixon'ın imzasıyla haziran ayının üçüncü pazar gününün ABD'de resmi tatil ilan edilmesiyle beraber dünyanın birçok ülkesinde de bu tarihte kutlanmaya başlandı.

Sonora S. Dodd’un annelerinin yokluğunda 5 kardeşiyle beraber kendilerini tek başına büyüten babasına sevgi ve şükranlarını ifade etmek için girişimde bulunduğu ‘Babalar Günü’, babaların ve baba figürlerinin çocuklarının hayatlarına yaptıkları katkıyı takdir etmek için 114 yıldır dünya çapında kutlanıyor.

Yaşımız kaç olursa olsun baba figürü hayatınızın en önemli aktörüdür. Ailenin temel direği olarak görülen, güvenin, sevgi, saygı ve otoritenin sembolü babalar, bir çınar ağacı gibi gölgesinde huzur bulduğumuz varlıklardır. Bizleri hayata hazırlayan, destek olan, sevgisi ve güveni daima aranan babalarımız, vazgeçilmez değerlerimiz, hayat zenginliğimizdir. Çocukların ruh sağlığının, zihinsel, akademik, sosyal ve bilişsel yeteneklerinin gelişiminde anne kadar babanın rolü de çok önemlidir.

Baba faktörü aynı zamanda çocukların özgüven, sorumluluk, aidiyet duygusu, karakter ve cinsel kimlik oluşumunda, başarısında, düşünselliğinde, sosyal-duygusal gelişimi gibi birçok değerin kazanılmasında kilit rol oynar.

ATATÜRK VE HİTLER’İN ORTAK VE ZIT YÖNLERİ

Dünya tarihine yön veren liderlerden Atatürk ve Hitler’de de baba faktörü çocukluklarından kitleleri peşlerinden sürüklemelerine dek önemli rol oynar. Biri barış diğeri savaş yanlısı iki lider zıt karakterleriyle adeta siyah ve beyaz kadar ayrılırken, grinin 50 tonundaki bazı noktalarda da birleşirler. Biri şefkatle, diğeriyse şiddetle büyütülen iki lider de çocukluk yıllarında yetim kalır. Annesinin ‘Sarı Mustafam’ diye seslendiği Atatürk huzur ve sevgi dolu bir aile ortamında mutlu bir çocukluk geçirirken, Hitler ise otoriter, mesafeli ve aşırı sert babasının eve döndüğünde nasıl bir ruh halinde olacağı ve yine kırbaç şaplaklarına maruz kalıp kalmayacağı endişesiyle korku içinde mutsuzluğun hüküm sürdüğü bir çocukluk geçirir. Atatürk’ün çocukluk yıllarından itibaren çevresinde hep birçok yakın arkadaşı olurken, Hitler’in ise hayatı boyunca sadece tek bir yakın arkadaşı olur. Atatürk, 57 senelik ömrünün çoğunu askeri okullarda, cephelerde geçirirken, Hitler ise fiziğinin yetersiz bulunması sebebiyle askerlik için elverişsiz sayıldığından orduya alınmaz ta ki I. Dünya Savaşı çıktığında, savaşa gönüllü olarak katılma başvurusunun kabulüne dek ‘askerlik’ hayatında yoktur.

DÖRDÜNCÜ ÇOCUK OLARAK DOĞARLAR

Her iki liderin de babası gümrük memuruyken Atatürk’ün babası eşi Zübeyde Hanım’la mülayim bir yaşantı sürerken, Hitler’in babası üç evlilikle fırtınalı bir hayat yaşar. Atatürk işten eve gelen babasından sevgi dolu bir kucak alırken, Hitler gayrımeşru bir çocuk olmanın ezikliğiyle büyüyen öfkeli babasının kırbaçlarına maruz kalır. Her iki lider de ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelirken, Atatürk 1881’de, Hitler 1889’da dünyaya gözlerini açar. Atatürk’ün iki Hitler’in üç kardeşi difteri salgınında ölür. Anneleri dinlerine bağlı olan iki liderin, kardeşleri salgın hastalıkta öldüğünden kendilerine aşırı düşkün olan annelerince büyük bir sevgi, koruyuculuk ve şefkatle büyütülürler. Her iki lider de tek evlilik yaparken, Atatürk’ün evliliği iki yıl, Hitler’in evliliği ise 40 saat sürer. Çocukları çok seven Atatürk manevi evlatlar edinirken, Hitler tek bir çocuğu ile himayesine almaz.

HER İKİ LİDER DE OKUMAYI ÇOK SEVER

Her iki lider de kitap okumayı tutkuyla sever. Atatürk’ün okuduğu kitap sayısı resmi olarak kayıtlarda 3 bin 997 olarak görünse de kayda geçmeyen ve not alarak üzerinde çalıştığı bir o kadar daha kitabı olduğu bilinir. 14 kitap kaleme alan Atatürk, Ziya Gökalp ve Mehmet Emin Yurdakul ile milliyetçiliği, Namık Kemal ile vatanseverliği, Tevfik Fikret ile inkılapçılığı, Jean Jack Rousseau ile yurttaşlık bilincini, Montesquieu ile cumhuriyetçiliği, Voltaire ile bilimselliği ve akılcılığı öğrenirken, Berlin'de intihar etmeden önceki son anlarına kadar beraberinde hep kitap bulunduran Hitler ise okuduğu ırksal teoriler ve antisemitizm üzerine yayın yapan dergiler ile gazetelerin, Sosyal Demokratik yayınların, bunların yanı sıra milliyetçi ve burjuva basının Marksizm karşıtı makalelerinin etkisinde kalarak düşüncelerini şekillendirir. Tanrıların ve Kahramanların Efsaneleri, Germen Mitolojisinin Hazineleri de okuduğu kitaplar arasındadır. Hitler'in yaklaşık 6 bin cilt kitabının bulunduğu ve her birini okuduğu iddia edilirken, insanların, ırkların ve ulusların eşit olmadığı ve bu eşitsizliğin doğal düzenin bir parçası olduğunu savunduğu "Mein Kampf" - Kavgam adlı kitap ve bu kitapta yayınlanmayan devamı niteliğindeki Kavgam 2 adında iki kitap kaleme alır. Ayrıca Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’nın Avrupa’daki önem ve etkisini kendince yorumladığı Balkanlar ve Türkiye kitabı, Siyasi ve Özel Vasiyetim adlı kitaplar ile sözlerini içeren ortak yazdığı beş kitapta da imzası vardır.

BİRİ MİLLETLER ARASINDA KARDEŞÇE BİR İNSANLIK HAYATI İSTERKEN, DİĞERİ MİLLETLERİ AYRIŞTIRARAK BÜYÜK KATLİAMLAR YAPAR

1933 yılında iktidara gelindiğinde, “ein volk, ein reich” (tek millet, tek devlet) sloganıyla bütün Almanları aynı ideal etrafında toplamayı başaran Adolf Hitler intihar ederek 56 yaşında, ömrünün çoğunu askeri okullarda, cephelerde geçiren, bir ulusun sorumluluğunu omzunda taşıyarak yeni baştan bir ülke inşa eden ve ölümüyle ülkesi dahil birçok ulusu yasa boğan Atatürk ise hasta yatağında 57 yaşında hayata veda eder. Hitler’den sekiz yıl önce doğan ve ondan yedi yıl önce hayata gözlerini yuman Atatürk'ün en büyük ideallerinden biri olan milletler arasında kardeşçe bir insanlık hayatı meydana getirmek olurken, üstün Alman ırkına inanan Hitler ise bu doğrultuda hareket ederek Yahudiler, çingeneler, engeliler başta olmak üzere milletleri ayrıştırarak büyük katliamlar yapar. Her iki lider de müthiş ikna güçleriyle halklarını kendilerine inandırarak peşlerinden sürekler. Biri ülkesini işgalden kurtarıp milletine zaferi ve çağdaş medeniyeti hediye ederken, diğeri ulusuna mağlubiyeti, çöküşü ve trajediler yaşatır.

NAZİ ALMANYASI TÜRKİYE’YE EKONOMİK YARDIMDA BULUNUR

Her iki lider de 1.Dünya Savaşı’ndan ağır yenilgi alan ülkelerini devrimleriyle ayağa kaldırır ve hemen hemen aynı dönemde ekonomik kalkınma hareketine girişir. Hatta Almanya, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunur. Hitler bir demecinde Türkiye hakkındaki görüşlerini şöyle dile getirir: ‘’Almanya ve Türkiye aynı zamanda ve aynı derecede çökmüşlerdi. Türkiye, mukaddes bir hamle ile kurtuldu. Bu netice Almanya’nın kurtuluşu için başladığımız milli hareketin mesut netice vereceği hakkında bize derin bir kanaat vermiştir. Filhakika Türkiye’de doğan ve parlayan yıldız bize takip edilecek yolu gösteriyordu.’’

BİRİ DAHİ BİR KOMUTAN DİĞERİ KÖTÜ ŞÖHRETLİ DİKTATÖR OLARAK ANILIR

Her iki lider de bir dönem sanata merak salar, Atatürk şair, Hitler ise ressam olmak ister. Sanattan vazgeçtiklerinde de (Atatürk’ü öğretmeni ikna ederken, Hitler büyük hayali olan Sanat Akademisi sınavını kazanamaz) askerlikte yol alarak yaptıklarıyla dünya tarihine damga vuran liderler arasına girerler. Biri ülkesinin dört bir yanı işgal altındayken bile karamsarlığa kapılmayıp, eşsiz vizyonu ve askeri dehasıyla ülkesini uçurumun kenarından kurtarıp, milletinin özgürlüğünü yeniden kazanmasını sağlayan ve yepyeni bir devlet kurmayı başararak adını “dahi bir komutan, eşsiz bir lider ve devlet adamı” olarak altın harflerle, diğeriyse savaş başlatıp, milyonlarca kişinin ölmesine ve insanlık dışı katledilmesine sebep olarak adını “XX. yüzyılın en güçlü ve kötü şöhretli diktatörlerinden birisi” olarak tarih sayfalarına yazdırır. Ordularını denize döktüğü düşmanları tarafından dahi takdir edilen ve Başbakanları Venizelos tarafından “Nobel Barış Ödülü”ne aday gösterilen Mustafa Kemal, gönüllerinde taht kurduğu milleti ve başarılarına saygı duyan diğer uluslar tarafından sevgiyle, tarihin en acımasız liderlerinden olan Hitler ise kendi milleti dahil, özellikle katlettiği Yahudiler başta olmak üzere tüm ülkelerin ulusları tarafından nefretle anılır.

ÇOCUKLUĞUNDA GÖRDÜĞÜ SEVGİ VE BİRLİK VATANINI KURTARMADA VE İNKILAPLARINDA YOL GÖSTERİR

Kişilik ve karakterinin geliştiği çocukluk yıllarında huzurlu, sıcak ve sevgi dolu bir aile ortamında büyüyen Mustafa Kemal, çocukluğunda yaşadığı aile içinde birlik, beraberlik, güven, sevgi ve yakınlığı, ilerleyen yıllarda uçurumun eşiğine gelen ülkesini parçalanmaktan kurtarmak için kendine yol gösterici bir ışık yapar. Türk Milleti’ni tarih sahnesinden silmeye çalışan düşmanlara karşı, ailesinde gördüğü güzel ve zor günlerdeki birlik ve beraberlik ruhunu zor şartlar altında yaşam mücadelesi veren halkına aşılayarak bir çocuğun elinden tutan bir baba gibi ulusunu sevgiyle birleştirerek ayağa kaldırır. Çocuk yaşta babasını kaybedince, yetim kalmasıyla gelişen ‘güçlenme içgüdüsü’, kendi kendine karar verme yeteneği ve özgüveniyle savaş meydanlarında eşsiz bir komutan rolünü üstlenerek büyük bir hızla çöküşe doğru giden ülkesini zafere ulaştırır. Çocukluğunda sevgi dolu bir ortamda büyüdüğü ve ülkesindeki yaşam zorluklarını iyi analiz ettiği için de inkılapçı yönüyle ortaya koyduğu yenilikleri sevecenlik ve empatiyle yapar.

BABASIZLIĞIN KALBİNDE YARATTIĞI SIZIYI MANEVİ EVLATLARIYLA DİNDİRMEYE ÇALIŞIR

Babasını henüz 12 yaşında kaybedip, yetim kalınca “babasızlığın” ne demek olduğunu iyi bildiğinden zor durumda olan çocuklara “babalık” yapar. Babasızlığın kalbinde yarattığı sızıyı manevi evlatlarını büyütüp, vatana ve millete hayırlı kişiler yaparak dindirmeye çalışır. Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü (Adatepe), Nebile (İrdelp), Rukiye (Erkin), Zehra (Zühre) adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edinir. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine alır. Bütün çocukları evladı gibi gördüğünü her fırsatta dile getiren Atatürk, bağımsızlığımızın ilanı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş gününü çok sevdiği çocuklara 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak hediye eder.

ADINI TÜRK VE DÜNYA TARİHİNE ALTIN HARFLERLE YAZDIRIR

57 yıllık ömrüne 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap, 1 ülke ve milyonlarca özgür insan sığdıran, tarihe damga vuran olayların seyrinin değişmesinde ve sonucunun şekillenmesinde etkili olan, dünyadaki dengelerin yeniden dizayn edilmesini de sağlayan, gerçekleştirdiği devrimler ve inkılaplarıyla eski yönetime bir sünger çekip, kurduğu yepyeni rejimdeki Türkiye Cumhuriyeti’ni kısa vadede medeni ülkelerin seviyesine çıkaran, kişiliği ve başarılarıyla dünya liderleri arasında önemli bir yere sahip olan ve yok edilmek istenen halkına baba gibi sahip çıkarak onlara vatanı, özgürlüğü ve cumhuriyeti armağan eden, adını Türk ve dünya tarihine altın harflerle yazdıran büyük asker, siyaset ve devlet adamı Ata’mızı evlatları olarak ‘Babalar Günü’nde’ şükran, saygı, minnet, özlem ve sevgiyle anıyoruz.

BABA BASKISI VE DAYAĞI HİTLER’İN PSİKOLOJİK YAPISININ GELİŞİMİNİ DERİNDEN ETKİLER

Mutsuz ve uyumsuz bir aile ortamında despot ve gaddar babasının kırbaçlarına ve baskılarına maruz kalarak, ezik ve baskılanmış bir öfkeyle büyüyen Adolf Hitler’in psikolojik yapısı, çocukluk dönemi ve hayatı boyunca yaşadığı yaşam koşullarıyla birlikte şekillenir. Bu dönemlerde yaşadıkları tüm hayatını etkilerken, bu etkiler neticesinde hem kendi milletinin hem de birçok ulusun kaderini değiştirir.

Okul yıllarından itibaren sürekli sürtüştüğü, korktuğu, baskı ve dayaklarına maruz kaldığı babasının ruhunda kopardığı fırtınaların etkisiyle çevresindeki dünyayla giderek daha kavgalı ve daha kızgın, küskün, çabuk kızan, asık suratlı, dik başlı, itinasız, okul disiplinine uyum sağlayamayan, zorbalık eden, amaçsız, kendine küstahçasına güvenen, ukala ve isyankar biri olur. Okul yıllarında bir yanda öğretmenlerine ölesiye meydan okuyan, babasının devlet memuru olması yönündeki baskılarına direnen, gençlik çetelerinde liderlik rolünü üstlenen ve her türlü haylazlığı göze alan baskın, otoriter bir delikanlı olan Hitler, yaşı ilerledikçe birbiriyle çelişen karakter yapısına bürünürken, tutkunu olduğu sanatta hayranlık beslediği büyük sanatçı ve sahne tasarımcılarının yanına gitmeye dahi cesaret edemeyen, hayran olduğu genç kıza yaklaşmaya çekinen son derece utangaç bir genç adam, orduda üstlerinin emirlerine son derece saygılı ve itaatkar bir asker, inandığı idealleri gerçekleştirirken de son derece acımasız bir liderdir.

KUŞ NE GÖRSE YUVADA ONU İŞLER OVADA

Çocukluğunda yaşadığı travmaların bıraktığı derin etkilerle acımasızlığı, şiddeti ve gaddarlığı öğrendiği babasından üstün Alman ırkını yaratmak uğruna milyonlarca Yahudi’nin, farklı etnik grupların, eşcinseller ve engellilerin insanlık dışı işkencelerle katledilmesine vesile olur. Babasının kırbaç darbelerine ve dayaklarına çaresizce maruz kalan küçük Adolf, Almanya’nın lideri olunca çocukluğundaki şiddet kesitlerini Nazi Toplama Kampları’ndaki mahkumlara uygulatmaktan çekinmez. Belki de ezilen gururunu başkalarını ezerek tamir ediyordu, kim bilir..

HİTLER’İN HAYATINDAKİ ÖNEMLİ KİLOMETRE TAŞLARINDAN BAZILARI

II. Dünya Savaşı’nın başlamasına ve Holokost sırasında 17 milyondan fazla insanın ölümüne neden olan Almanya'nın diktatörü ve Şansölyesi Adolf Hitler’in hayatındaki önemli kilometre taşlarından bazıları:

-Uyumsuz ve mutsuz bir aile ortamında babasından korkarak, anne şefkatiyle büyüyen küçük Adolf, gaddar babasının ölümüyle huzura kavuşurken, hayatta sevdiği tek insan olan annesinin vefatıyla da büyük bir üzüntü yaşayarak derinden sarsılır. Annesinin sarhoş babası tarafından dövülmesine tanıklık eden, ilerde insanlık dışı felsefesiyle XX’nci yüzyılın en acımasız liderlerinden biri olacak olan küçük Adolf da babasının bu öfke patlamalarından nasibini hemen hemen her gün yediği kırbaçların şaplaklarına çığlıklarıyla maruz kalarak alır. Babasının vefatının ardından zamanını resim yaparak, şiir yazarak, üyesi olduğu kütüphanelere giderek ve kitap dolu odasındaki kitaplarını okuyarak, akşamları ise operaya ya da tiyatroya giderek ve nasıl büyük bir sanatçı olacağına dair hayaller kurarak geçirir. Aile içinde yaşadığı güvensizlikten kaynaklı hiç kimseye güvenemediğinden gittiği bir operada tanıştığı Kubizek dışında hiç yakın arkadaşı olmaz ve kimseyle kalıcı dostluklar kuramaz.

VİYANA YILLARI

- Çok sevdiği annesinin ölümünün ardından taşındığı Viyana’da yoksulluğun ve sefaletin egemen olduğu bir dünyaya düşer. Altında kaldığı zor koşullardan Viyana’daki kozmopolit kültürü, çok uluslu yapıyı ve Yahudileri sorumlu tutar ve burada ilk defa ırkçı ve Yahudi-karşıtı görüşlerini geliştirir, Marksizim ile tanışır.

ÜNLÜ BİR RESSAM OLMA HAYALİ SUYA DÜŞER

-Büyük ve ünlü bir ressam olmak istese de Viyana Sanat Akademisi’ni kazanamayınca bu hayali büyük hüsranla sonuçlanır. Akademi’ye kabul edilmemesi gururunu öylesine yaralar ki bunu bir sır olarak saklar, hiç kimseye söylemez. Buradaki başarısızlığını izleyen, reddedilme, yalnızlık ve artan bir düşkünlük dönemi karakterinin ve politik felsefesinin oluşumunda belirleyici bir rol oynar. Sanat Akademisi’ne girmeyi başaramadığı günden I. Dünya Savaşı’na dek önemsiz biri olarak, toplum dışına düşmüş, tutunamayan, adsız, sansız, başarısız, kupkuru, sevimsiz ve zorluklarla dolu bir hayat yaşar.

ASKER OCAĞINI, HER ZAMAN ARADIĞI AMA BİR TÜRLÜ BULAMADIĞI MUTLU AİLE OCAĞI ÜLKÜSÜNÜN YERİNE KOYAR

-Viyana’daki zorlu yıllarında büyük bir sanatçı olamayacağını anladığından Münih’e ünlü bir mimar olma hayaliyle taşınır. Ancak burada da beklentilerini bulamayınca, kendisini reddetmiş olan dünyaya içinde büyüttüğü kızgınlıkla I. Dünya Savaşı’na katılmak için gönüllü olur. Kendisiyle veya başarısızlığından sorumlu görüp küçümsediği toplumla uzlaşabilmesi imkansız gibi olurken, Savaş ona çıkış yolunu sunar. Savaşa katılma isteği kabul olunca 25 yaşında hayatında ilk kez bir amaca, sadakat duyacağı bir davaya, bir dış disipline ve bir tür düzenli işe sahip olur. Viyana ve Münih’te yaşadığı yalnızlık ve yoksulluktan sonra savaşla birlikte adım attığı askerlik hayatını değerli ve anlamlı bulur. Asker ocağını, her zaman aradığı ama bir türlü bulamadığı mutlu bir aile ocağı ülküsünün yerine koyduğundan görevini isteyerek ve bağlılıkla sürdürüp, başarılı bir asker olur. Cephe koşullarından hiç şikayetçi olmaz. Savaş boyunca gösterdiği cesaret ve fedakarlıklardan ötürü kendisine Birinci Sınıf Demir Haç madalyası verilir. Orduda hayatının amacının Almanya’yı kurtarmak olduğuna iyice ikna olur.

I.DÜNYA SAVAŞI HAYATININ DÖNÜM NOKTASI OLUR

-Hayatının en başından beri karşılaştığı talihsizliklerden yılmayan, şişkin egosuyla başarısızlığı, önemsiz bir şahsiyet olduğu fikrini kabul edemeyen, akademik kurumlar tarafından reddedilen, özenli bir çalışmayla kendini yetiştiren, her şeyden önce yaşamdaki acı deneyimleriyle topluma ve politikaya dair eşsiz bir kavrayışa ulaşan ve hiçbir yardım almaksızın bu kavrayışla bütünlüklü bir “dünya görüşü” oluşturan Hitler, Almanya I. Dünya Savaşı’nı kaybetmesinin ardından girdiği politikayla ulusal hareketin lideri, Almanya’nın “büyük önderi” olma misyonunu yüklenir.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN İSTANBUL’A BAŞKALDIRARAK ÜLKESİNİ KURTARMASININ İHANET DEĞİL HİZMET OLDUĞUNU SÖYLEYEREK HER BAŞKALDIRININ VATANA İHANET OLMAYACAĞINI SAVUNUR

Führer olarak atanmadan ve kendini Almanya’nın diktatörü ilan etmeden önce Münih’te iktidarı ele geçirmek için Kasım 1923’te tarihe ‘Birahane Darbesi’ olarak geçecek bir kalkışmaya girişir ve tutuklanır. Yargılamalar esnasında vatana ihanetle suçlandığında bunu reddeder ve tarihteki hiçbir kurtuluş savaşının işgal altındaki başkentlerden başlamadığını ifade eder. Bu konuda Türkiye’yi örnek gösteren Hitler Türk Kurtuluş Savaşı’nın “milli benliğini ve savaşma arzusunu yitiren” başkent İstanbul’da değil kırsal bölgede başladığını dile getirir. Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a başkaldırarak ülkesini kurtarmasının ihanet değil hizmet olduğunu söyleyerek her başkaldırının vatana ihanet olmayacağını savunur. Dava sırasında Hitler’in savunması Alman kamuoyunun oldukça ilgisini çeker. Hitler de bu ilgiyi kullanarak mahkemeyi etkilemeyi başarır ve beş yıl hapis cezası almasına rağmen bunun sadece 9 aylık kısmını yatar. Hapishanede geçirdiği dokuz aylık süreçte ise siyasi otobiyografisini ve fikirlerini anlattığı Kavgam isimli eserini hapishane arkadaşı Rudolf Hess’e dikte ettirir.

ATATÜRK’Ü “YÜZYILIN EN ÖNEMLİ ADAMI” DİYE NİTELER

I. Dünya Savaşı’ndan sonra Atatürk’ün Anadolu’da verdiği mücadeleden ve bazı politikalarından ilham alan Hitler, 1933’te de bir gazeteye verdiği söyleşide, Atatürk’ü ‘yüzyılın en önemli adamı’ diye niteler. ‘Atatürk’ün Türkiye’yi kurmak için liderlik ettiği başarılı kurtuluş mücadelesinin, 1920’lerin karanlığında kendisine, Nasyonel Sosyalist hareketin de başarılı olacağına dair güven verdiğini’ söyler. Türkiye’deki hareketi ‘parlayan yıldızı’ olarak niteleyen Hitler, 1938 yılında, gazetecilere ve siyasetçilere kendi doğum gününde yaptığı açıklamada ise bir ülkenin kaybettiği kaynakları yeniden seferber etmesinin ve canlandırmasının mümkün olduğunu ilk kez Atatürk’ün gösterdiğini söyler. Hitler Atatürk’ten bu bağlamda bir ‘öğretmen’ olarak söz ederek, “Mussolini ilk öğrencisiydi, ben de ikinci” der.

WAGNER GİBİ HERKESİN HAYRAN OLDUĞU GÜÇLÜ BİR İSİM OLMAK İSTEĞİ GERÇEK OLUR

Gençliğinde Viyana’nın ucuz pansiyonlarının kara deliğinde kaybolan Hitler, buradaki şanssızlığının ardından Almanya’da 1933'te etkili hitabeti ve güçlü liderliğiyle iktidara gelip hükümeti kurmasıyla neredeyse yarı tanrı pozisyonuna yükselir. Filozof-kral, dahi, üstün sanatçı ve bir kahraman olarak gördüğü idolü olan sanat devi Wagner gibi herkesin hayran olduğu güçlü bir isim olmak isteği iktidara gelmesiyle vücut bulur. İktidara gelmesinin hemen ardından Avrupa siyasi haritasının kökten değiştiği I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan birçok Batılı ülke gibi 1929 yılındaki genel ekonomik buhrandan da etkilenerek ciddi sıkıntılar içine düşen Alman ekonomisinde yaşanan hiper enflasyon, aşırı boyutlara varan işsizlik ve bunlara bağlı olarak sanayideki kapasite düşüklüğünü, izlediği ekonomi politikalarıyla kısa sürede kontrol altına alan Hitler, ekonomiyi iyileştirmedeki başarısıyla Alman halkını refaha kavuşturur ve milletince çok sevilip, takdir edilir. Büyük Buhran'ın ortasında iktidara gelen Naziler, yüzde 30'a yakın işsizlik oranını 1938'de tamamen ortadan kaldırır. 1933 yılında 56 olan sanayi üretimini, 144'e çıkarır. Hitler liderliğindeki Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılından itibaren Almanya ekonomisi üzerindeki gelişmeler ve Hitler'in izlediği ekonomi politikaları günümüzde dahi olağanüstü başarı olarak değerlendirilir.

HAYALİNDEKİ RESSAM OLABİLSEYDİ BELKİ DE İNSANLIK DIŞI KATLİAMLAR YAPAMAYACAKTI

Sahip olduğu insanlık dışı ideolojisiyle, binlerce insanın dayanılmaz acılar çekmesine ve sayısız insanın ise yaşamını kaybetmesine neden olan Hitler, I. Dünya Savaşı’nı, yenilginin utancını ve devrimin başkaldırısını yaşamamış olsaydı, belki de başarısız bir sanatçı ve bir tutunamayan olarak, yaşamına böyle bir yön çizemeyecek, etrafındakileri zekice manipüle edemeyecek ve Almanya ile birlikte tüm dünyayı felakete sürükleyip, insanlık dışı katliamlar yapamayacaktı. Belki de Akademi’yi kazansaydı, hayalini kurduğu ünlü bir ressam olacak ve yine Avrupa'nın en acımasız diktatörlerinden biri olarak tarihe geçmeyecekti.

HİTLER’İN TARİHE GEÇMİŞ BAZI SÖZLERİ:

Atatürk’ü “Karanlığın içinde parlayan yıldız” olarak tanımlayan Hitler’in M. Kemal ile ilgili sözleri:

-Türkiye'yi Mustafa Kemal’in ölümünden bu yana dar kafalı, kararsız, güçsüz insanlar yönetiyor. Bütün bu elverişli durumlar, iki ya da üç yıl içinde ortadan silinecektir. Benim kaç yıl yaşayacağımı kimse bilemez. Bundan ötürü, dört ya da beş yıl beklenilmesi doğru olmayan bir planı, hemen uygulamaya başlamalıyız.
-Mustafa Kemal; bir milletin, bütün vasıtalarından mahrum edilse dahi, kendini kurtaracak vasıtaları yaratabileceğini ispat eden adamdır.
-Mustafa Kemal dehasından sonra Türkiye'yi bir avuç aptal yönetmeye başladı.

-Bir gün gelecek bütün Yahudileri öldürmediğim için bana küfür edeceksiniz.

-Asla yalan söylemedim, asla başkaları gibi gerçekleşmeyecek şeyler vaat etmedim. İşte bu yüzden insanlar benden nefret ettiler.

-Biz zorbalar olarak gelmedik, kurtarıcılar olarak geldik ve halkımız için dünyayı karşımıza aldık!

ATATÜRK SEVGİYLE, HİTLER KIRBAÇLANARAK BÜYÜR

İki farklı aile yapısında ve hayat şartlarında yetişen Atatürk ve Hitler’in daha çocukluk dönemlerinde gelişen kişilik yapıları tüm hayatlarını şekillendirir. Bir çocuğun kişiliği, öncelikle aile içinde anne-babası ile etkileşimi sonucu gelişirken mutlu ve sevgi dolu bir ailede büyüyen Atatürk’ün,

hayatının her evresinde duygularının ana dokusunu insan sevgisi oluşturur. Yetiştiği ailenin ve hayat şartlarının etkisiyle Atatürk, kendisiyle ve çevresiyle barışık, özgüvenli, iyi kalpli, barış yanlısı, insancıl, pozitif, sabırlı, sevecen, insan haklarına saygılı, fedakar, insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı yapmayan, insanlara karşı son derece müşfik ve hoşgörülü biri olurken, uyumsuz ve mutsuz bir aile ortamında, otoriter babasından ne zaman kırbaç yiyeceği endişesiyle büyüyen Hitler ise çevresindeki dünyayla kavgalı, kin tutucu, küçümsemeye, suçlamaya, zulmetmeye eğilimli, eleştiriye tahammülsüz, memnuniyetsiz, intikam arayan, dik başlı, ırkçı, zorbalık eden ve dikkat çekme ihtiyacı olan biri olur. Durum böyle olunca da tarihe damga vurmuş iki liderden biri halkı ve dünya ulusları için bir kahraman olarak, diğeri ise milyonlarca kişiyi insanlık dışı uygulamalarla katleden bir cellat olarak anılır.

BİR ‘KAHRAMANIN MI’ YOKSA BİR ‘CELLATIN MI’ ANNE-BABASI OLACAĞINIZI KENDİNİZ BELİRLİYORSUNUZ!

Bir çocuğun huzurlu, mutlu ve sevgi dolu bir aile ortamıyla sevgisiz, huzursuz, baskı, şiddet dolu bir aile ortamında büyümesinin ve bunun sonucunda nasıl bir kişiliğe bürünüp, neleri ne kadar, nasıl yapabileceğine tarihin seyrini değiştiren iki lider en güzel örnektir. Onun için aileler evlatlarını yetiştirirken, babalar çocuklarına el kaldırmaya kalkışırken bu iki önemli örneği göz önünde bulundurmalı ve evlatları için olumlu-olumsuz her ne yapıyorlarsa bir kez daha düşünmelidirler.

Ailenin çocuğa yaklaşımı ve tutumu ile babanın olumlu ve nitelikli ilgisi bir çocuğun kişiliğinin gelişmesinde ve ileriki yaşlarında atacağı adımlarda etkin rol oynadığından; ebeveynler ‘kuş ne görse ovada onu işler ovada’ misali ‘bir kahramanın mı’ yoksa ‘bir cellatın mı’ anne-babası olacağını kendileri belirliyor.

TÜM BABA YÜREKLERİN BABALAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

Çocuklarını sevgi, ilgi ve şefkatle büyüten tüm babaların, baba adaylarının, babalık misyonu taşıyan tüm erkekler ile çocuklarına hem annelik hem de babalık yapan tüm annelerin ‘Babalar Günü’nü kutluyor, rahmetli babamı özlem ve sevgiyle, yüreği, millet ve insan sevgisiyle dolu ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü minnet ve saygıyla, ebediyete intikal etmiş yüreği güzel tüm babaları da rahmetle anıyorum. Çocuğunu yaşattıkları travmalarla bir caniye dönüştüren, milyonlarca insanın ölümüne neden olan Hitler’in babası Alois’i ise bu nazik anmaların dışında bırakıyorum.

Fulya OMAÇ 

 

Kaynak: Editör:
 
Etiketler: BEYAZ, ve, SİYAH;, ATATÜRK, ve, HİTLER,
Yorumlar
Saray Gözlem Gazetesi
Ulusal Gazeteler
Alıntı Yazarlar
Tekirdağ

Güncelleme: 20.06.2024
Bugün
21 - 30
Cuma
19 - 29
Cumartesi
19 - 30
Tekirdağ

Güncelleme: 20.06.2024
İmsak
Sabah
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı
Süper Lig
Takımlar
P
Av
M
B
G
O
1
Galatasaray
102
92
2
3
33
38
2
Fenerbahçe
99
99
1
6
31
38
3
Trabzonspor
67
69
13
4
21
38
4
Başakşehir
61
57
13
7
18
38
5
Kasımpasa
56
62
14
8
16
38
6
Beşiktaş
56
52
14
8
16
38
7
Sivasspor
54
47
12
12
14
38
8
Alanyaspor
52
53
10
16
12
38
9
Rizespor
50
48
16
8
14
38
10
Antalyaspor
49
44
13
13
12
38
11
A.Demirspor
44
54
14
14
10
38
12
Gaziantep FK
44
50
18
8
12
38
13
Samsunspor
43
42
17
10
11
38
14
Kayserispor
42
44
15
12
11
38
15
Hatayspor
41
45
15
14
9
38
16
Konyaspor
41
40
15
14
9
38
17
Karagümrük
40
49
18
10
10
38
18
Ankaragücü
40
46
14
16
8
38
19
Pendikspor
37
42
19
10
9
38
20
İstanbulspor
16
27
27
7
4
38
Nöbetçi Eczane


Nöbetçi eczanlerle ilgili detaylı bilgi için lütfen tıklayın.

Arşiv Arama
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı