Gidişata bakılırsa, hiç de iyi olmayacak. Memlekette doğru dürüst bir hükümet bile yok. Milletin istemediği kişiler, ülkeyi yönetmeye devam ediyor. Halimiz, tabii ki kötü olacak!
Cumhurbaşkanı, kanun/kural tanımadığını alenen ilan etti. İki gün önce, memleketi Rize’deki bir dağın tepesinde açtığı Camide konuşma yaparken; “Kabul etseniz de, etmenseniz de, yönetim şeklimiz fiilen değişmiştir.” dedi. Yani, “Ben, Başkanlık Sistemini getirdim ve uyguluyorum.” demek istedi.
Büyük alkış aldı. Söylediği öteki sözlerle de, ağzından çıkan her sözün kanun gücünde olduğunu ima ederek, Anayasa, hukuk filan tanımadığını memlekete ilan etti.
BU MİLLET, KAŞINIYOR!
Ertesi günü, Kadıköy Rıhtım Caddesi’nde bir kahvehaneye girdim. Eski bir dostla buluşup, çay içtik.
Yan masada, memleket meseleleri tartılıyordu. Başka bir söylemle, tartışma değil seçim kaybetmesine rağmen iktidarı bırakmayan AKP’nin başarılı icraatı(!) yere-göğe sığdırılamıyordu.
Çayımızı yudumlarken, konuşulanları dikkatle dinledik.
Masadakiler sözü dolandırıp, Cumhurbaşkanı’nın Rize’de keklik uçururken yaptığı konuşmaya getirdiler. Övgülerle gök yüzüne çıkarılan Tayyip Bey, bunların adeta Kabe’si-kıblesi konumundaydı.
Hepsi, bir erken seçim olursa, oylarını tereddüt etmeden yine AKP’ye vereceklerini söylüyorlardı.
Arkadaşım, ayağa fırlayıp; “Yazıklar olsun!” dedi. Eleştirmek için aralarına karışmak istedi. Kavga çıkabilirdi, engel oldum.
İkinci çayları söyledikten sonra, sohbeti izlemeye devam ettik. İki masayı birleştirip Tayyip Bey’i öven bu kişiler, daha sonra sohbeti değiştirip, işsizlikten yakınmaya başladılar. Zor geçindiklerini söylüyorlardı.
Biri vardı ki, TEOG sınavı sonucuna göre çocuğu açıkta kalmıştı. Çocuğuna okul arıyordu.
Bu konuşmaları duyan arkadaşım, artık rahatlamıştı. İlahiyatçı Prof. Yaşar Nuri Öztürk’ün, o ünlü sözünü bana hatırlattı.
Yaşar Hoca, salt bu sebeple; “Allah, bu milletin bel.sını versin!” diyordu ve ekliyordu; “Bu millet, kaşınıyor!”
Kaşınanları daha fazla görmemek için, oradan ayrıldık.