Yalnız dershanelerde değil, eğitimin her kademesinde büyük hatalar yaptılar ve eğitimi batırdılar. Önce, millilik vasfını ortadan kaldırdılar. Çağdaş eğitimi, çağın dışına çıkardılar. Tahribat, devam ediyor!
Bir öfkeye kurban ettiler dershaneleri. Dershaneleri savunduğum için söylemiyorum. Okullar, henüz onların düzeyene gelemediği için, ihtiyaçtı onlar. Okullar, onların yaptığını yapabilseydi, kapatılmalarını ilk destekleyen elbette ben olurdum.
Hem yapamadılar, hem de yapana engel oldular. Neden? Can-ciğer oldukları bir cemaatle kavga ettikleri için. Neden? Bu cemaat, kimi kirli çamaşırlarını ortaya çıkardığı için. Çünkü, tüm dershanelerin % 30’u cemaatindi, ona darbe vurmak için.
Bir kanunla, bütün dershaneleri 1 Eylül 2015 ten geçerli olmak üzere kapattılar. “İsteyen özel okula dönsün, isteyen çekip gitsin.” dediler.
Gerekçesini, herkes biliyordu. Bu yüzden büyük zarara giren yatırımcılar, Anayasa Mahkemesi’nde dava açtılar ve kazandılar.
Dershaneler, kapatılmayacaktı.
Bu karar, onlar için çok ağır bir darbe oldu. İktidardan düşmelerine rağmen, ellerinde tuttukları hükümet yeni bir karar alıp, “dershane” sözcüğünü ortadan kaldırdı. Bundan sonra dershanelerin adı “Özel Öğretim Kursu” oldu.
Oysa, 625 numaralı Özel Öğretim Kanunu’nda, “Kurslar” zaten vardı. Sürücü Kursu, Yabancı Dil Kursu vb.
Şimdi, ikisini de birleştirdiler.
ŞEKİLCİLİĞİ GEÇMEYEN KARARLAR
Yeni aldıkları kararlara, yani yaptıkları yönetmeliğe göre, bu kurslarda öğrenci sayısı 16’yı geçmeyecek, en çok üç branşta kurs verilecek, aynı yaş gurubu çocuklar bir sınıfta toplanacak ve Pazar günü kurs yapılmayacak.
Dahası var. Okullarda açılan kurslar devam edecek. Halk Eğitim Merkezleri konuya yardımcı olacak. Sizin anlayacağınız, kaynattıkları çorba sulandırılıp, iyice karışacak
Bütün bunlar, uğradıkları yenilgiyi hafifletmek ve fiyakalarını zedeletmemek için aldıkları nafile kararlar.
Dershanelerin kapatılması, bir öfke uğruna değil de, bir ihtiyaç sebebiyle yapılsaydı, kamuoyunu tatmin eder ve yüksek mahkeme tarafından da iptal edilmezdi.
Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, İmam Hatip Liseleri’nin sayısını da ihtiyaçtan değil, kasıtlı olarak artırdılar.
Bu okulları en çok destekleyenlerden biri de benim. Bu okullarda, tam 9 yıl ders verdim. Ancak, bu okullar da bir siyasi hesap sebebiyle artırılıyor ve çocuklar bu okullara zorla sokulmak isteniyor. İşte, yanlış olan bu.
Sırf bu okulların sayısını artırmak için, eğitim sistemini bozdular. İlkokulu 4 yıla indirip, Ortaokulu 4 yılı çıkardılar. Dünyanın hiçbir ülkesinde 4 yıllık ilkokul (temel eğitim) yok.
Yetmedi, ders programlarıyla oynadılar. Ders kitaplarını, yeni yaptıkları programlara göre değiştirdiler. Türklük ülküsünü, milliyetçilik ilkesini ve Atatürk’ü kitaplardan çıkardılar.
Sözün kısası, eğitime çok zarar verdiler.
BAŞKA EĞİTİM BAKANI BULAMADILAR
İlk seçtikleri Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, ANAP’tan geldiği için kan uyuşmazlığı oldu. Onu, çabuk gönderdiler.
Daha sonra seçtikleri Hüseyin Çelik, cemaatin kontenjanından gelmişti. Eğitime ilk darbeyi o vurdu. Bakanlığı ve okulları alt-üst etti.
Daha sonra getirdikleri Nimet Çubukçu, Avukatlık yapıyordu. Milli Eğitim’e hiçbir katkısı olmadı, zararı oldu. Çünkü, üstlendiği bu görevde hiçbir bilgi ve deneyimi yoktu.
Nihayet Ömer Dinçer’de karar kılındı. 4+4+4 eğitim sistemini ona kurdurdular. Sonu, işte böyle oldu. Kendileri de beğenmedi ve şimdiki Bakan Nabi Avcı o koltuğa oturtuldu.
Ak saçlı, ak bıyıklı Avcı, Bakanlıktaki bürokratların adeta oyuncağı oldu. Önüne ne koydularsa imzaladı.
Dershaneleri kapatma işini de ona yüklediler. Kanunu hazırladı, ama kapatma için uygun gerekçe bulamayınca, kanun işte böyle yüksek mahkeme tarafından iptal edildi.
İleride, eğer AKP dışında bir hükümet kurulursa, bu hükümetin ilk yapacağı iş, Milli Eğitim’de yapılan bu ağır tahribatın düzeltilmesi olmalıdır.