Bu durumu kıskananlar vardı. Medine’de Evs gibi bir de Hazrec kabilesi vardı. Akrabaydılar ama geçinemiyorlardı. En sonuncu savaş, aralıklarla 120 yıl kadar süren “Buas” harbiydi! Evs ve Hazrec kabileleri aralarındaki bu düşmanlığı, Hz. Muhammed’in hakemliği bitirmişti. Hatta bu iki kabile, İslamiyet’in başlangıcında üstlendikleri mühim rol sebebiyle, Ensar (yardımcılar) unvanı ile onurlandırıldı.
Herkes savaşın bittiğini sandı ama… Evs kabilesinden Amr Bin Avf oğullarının yaptırdığı Kuba Mescidi, dayızade oğulları Hazrec kabilesinden Ganem Bin Avf oğulları tarafından kıskanıldı. Evs karşısında ikincil konuma düşürüldüklerini belirtip gizlice “paralel yapı” oluşturmaya başladılar. İlk yaptıkları bir mescit bina etmek oldu. Amaçları, Kuba Mescidi taraftarlarını bölmek; “İslamı Hıristiyanlaştırmak” ve sürgüne Şam’a giden Ebu Amir er-Rahib geldiğinde kendilerine “imam” yapmaktı! Ebu Amir er-Rahip, Uhud savaşında Hz. Muhammed’e şöyle demişti: “Seninle savaşan hangi kavim olursa olsun, ben de onlarla beraber olup sana karşı savaşacağım.” Savaşta yenemeyeceğini bildiği için Müslümanlar’ın içine sızarak amacına ulaşmak istedi. Bunu da arkasına Bizans gücünü alarak yapacaktı. İşte bu sebeple, zorunluluktan kaçtığı Şam’da fırsat bekliyordu. Hz. Muhammed kendisine er-Rahip yerine “el-fasık” (günahkar) diyordu. Er Rahip, fırsatı sonunda buldu; Hz. Muhammed’e suikast yaptıracaktı! Şöyle… Dayızade Ganem Bin Avf oğulları mescidi bitirdiklerinde Hz. Muhammed’e gitti. “Biz yağmurlu gecede, kışta ihtiyacı olan, hasta olan kimseler için bir mescid bina ettik. Teşrif edip bir namaz kılsanız da, biz de orayı namazgah edinsek” dediler. Hz. Peygamber, elbisesini giyip onlarla birlikte gitmeye hazırlanırken ayet indi. Tevbe suresinin 107. ve 108. ayetleri meali aynen şöyleydi: Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resulüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar var ya, ‘biz sadece iyilik yapmak istiyorduk iyilikten başka bir niyetimiz yoktu’, diye yemin edecekler. Halbuki Allah onların yalan söylediklerine şahitlik yapar, bunlar yalancıdırlar, orada (o mescidde) asla namaz kılma. Bu ayetlerde Allah orayı, “Mescid-i Dirar” yani “zararlı mescit” şeklinde isimlendirdi. Ayet üzerine Hz. Muhammed, fitne kaynağı olmasına izin vermemek için hemen, Malik Bin Dehşem, Ma’n İbnu Adiy, Amir Bin Seken ve Vahşi’yi çağırıp “ehli zalim olan şu mescide gidin, onu yıkın ve yakın” dedi. Onlar da gittiler, denileni yaptılar.
Halbuki… Ganem Bin Avf oğullarının babası Abbas bin Ubade güvenilir bir Müslümandı: Hz. Muhammed’in sevgisini kazanmakla şereflenmiş, cesur ve kahramanlığıyla meşhur olmuştu. Medine’den, Müslüman olmak için koşarak gelen ilk oniki kişiden biriydi. Hz. Muhammed Hicret edince birlikte Medine’ye gitti ve bu sebeple kendisine “Ensarın Muhaciri” denildi. Uhud savaşında şehit olmuştu. Böylesine bir babanın oğulları, “iyilik yapma” niyetiyle yalana kanmışlardı. İktidar savaşı onları yoldan çıkarmıştı. Bu arada er-Rahip sığındığı Şam’dan bir daha ülkesine dönemedi, orada öldü. İslam dünyasındaki ilk “paralel yapı” amacına ulaşamadı… BİTT.
|