ads
DOLAR 36.24 ₺
EURO 38.02 ₺
STERLIN 45.61 ₺
G.ALTIN 3,352.91 ₺
Ç.ALTIN 5,651.17 ₺
BİLEZİK 3,152.21 ₺
BTC 97,628.73 $
ETH 2,701.12 $
BİST 9,877.59

Dil yaşayan bir olgudur - 4

Yayınlama: 1 Nisan 2015 Çarşamba 23:43 Kaynak: Haber Merkezi Editör:

Dil yaşayan bir olgudur - 4

Üniversitelerde düşünce ve ifade özgürlüğü.

“Siyaset, inanç sistemleri, demokrasinin olmazsa olmaz kurumları bilime ve
akla uygun olmayan hiçbir şeyi yaşama geçiremez, geçirmemelidir.”
Mevcut eğitim sistemi ile okuryazar, doğaya, yaşama saygılı bir nesil yetiştirmek mümkün değildir. İnsan bilmediği, anlamadığı konularda konuşmamalıdır.

Kaynak: güncel gastroenteroloji
Bilime uygun olmayan uygulamaların insanlık suçu olduğu unutulmamalıdır.
İlk ve orta eğitimde beyin gelişimini ve beyin işlevini olumsuz yönde etkileyecek doğmaların öğretilmesi sakıncalıdır. Çocukların inanç sistemleri konusunda tercihlerini üniversiter yaşamda, özgürce yapması daha akılcıdır. Çocukların
bilgi ve becerisini arttırırken, onların ruhsal, bedensel
gelişimi için de uygun ortamın hazırlanması gerekir.
Bazıları yurt dışında ilkokullar açarak kendine uygun çocuk
yetiştirirken, yıllarca önce biz de dünyanın bilimde, sanatta
vs. ileri gitmiş ülkelerinde (ABD, İngiltere, Almanya, Fransa,
İsviçre, İsveç, Hollanda, Kanada, İtalya, Rusya) üniversite açmanın
bilimde gelişmemize önemli katkısı olacağını gündeme
getirmiş idik. Devlet isterse neden yapamasın. Bu ülkelerde
açacağımız üniversiteler hem bize hem de tüm insanlığa
hizmet eder, belki de dünyanın en saygın üniversiteleri
arasında yer alırdı. Bu rüzgâr ülkemizdeki üniversiteleri de
etkileyebilirdi. Zaten ülkemizdeki üniversitelerin de kadrolarının
%5’ini yabancı bilim adamlarına açması gerekmektedir.
Üniversiter yaşamda kendin çalıp kendini oynayamazsın. Yurt
dışından üniversitelerimize alınacak bilim adamlarının en üst
düzeyde olan bilim adamları arasından seçilmesi gerekir.
Yurt dışında başarıyı yakalamış, o ülkelerdeki üniversiter yaşama
uyum sağlayabilmiş, alnının teriyle bir yerlere ulaşmış
insanlara “gel, çölde susuz yaşa” demek yanlıştır. Onlar size
ne kötülük yaptı ki siz onları da yok etmek istiyorsunuz?
Dogmalarla yeni nesillerin beyinlerini köreltip onların sağlıklı
düşünme yetilerini yok ediyorsunuz. Bu eğitim sistemiyle
bilgi toplumu yaratıp, bilimde ve teknolojide ileri gidemezsiniz.
Aynaya bakın bunu siz de anlayacaksınız. Unutmayın üniversiter
yaşamın olmazsa olmazı olan “tam gün” muhafazakâr
ve dinci öğretim üyelerinin sinsi çalışmaları nedeniyle yasallaşamadı.
İkinci Dünya Savaşı sürecinde Almanya’dan ülkemize
sığınan bilim adamları üniversiter yaşamımızda inanılmaz
gelişime imza atmışlardı. Onların da kıymetini bilemedik ve
bu topraklarda çoğunu tutamadık. Önce yönetenler ve halk
karar vermelidir, bilimin düşmanı mı yoksa dostu mudurlar?
Kurultayda yurt dışında bilimsel yetkinliğini kanıtlamış vatandaşlarımız
haklı olarak sorunun çözümünün laf ile olmasının
mümkün olmadığını gündeme getirmişlerdir.
- Düşünme ve ifade özgürlüğü olmadan
- Akademik özgürlük güvencesi olmadan
- Temel bilimlere öncelik vermeden (Fizik, Kimya, Matematik,
Biyoloji, Jeoloji vs.)
- Üniversitelerin yönetimsel ve ekonomik bağımsızlığı olmadan
- Üniversiteler kendi rektörünü kendisi seçmeden
- Değerlendirmelerdeki sistem bilimsel esaslara dayanmadan
- Lisansüstü programlar bilimsel esaslara göre düzenlenmeden
- Üniversiter yaşam tam gün olmadan
- Siyasetçilerin ve geçimini dinciliğe bağlamışların üniversitelerden
elini, ayağını, burnunu çekmeden
- Devletin tüm olanaklarını üniversiteden yana kullanmadan;
Üniversite üniversite olamaz, üniversiter yaşam da kurulamaz.
İlk adımı Sayın Bakanımızdan bekliyoruz. Yazılı ve görsel
medyada “neden geri kaldık” başlığı altında, bilim-üniversite
konularında bizzat toplantılar yapmasını bekliyoruz, tabi konuşmacıların
belirlenmesinde uluslararası kriterlere riayet etmek
şartıyla.
Toplum bilim ve bilgi konusunda özgürce bilgilendirilmelidir.
Toplum bilgi sahibi olmadan karar verdiği için bu hallere düştük.
Devlet artık hem kendini hem de insanımızı çağcıl şekilde
bilgilendirmenin yollarını bulmalıdır. Dinin değil önce insanımızın
bilimle yüzleşmesi gerekiyor.
1990’larda bilimi inanç sistemleri ile barıştırmak isteyen bazı
insanlar akademik yaşamda ayrık otu gibi ortaya çıkmaya başlamıştı.
Meğerse yıllardır yaptıkları yeraltı faaliyetleri ile epeyce
yol almışlardı. İnönü’nün ölümüyle birlikte önce onların
sesleri çıkmaya, sonra da heykelleri, büstleri kıran baltalarının
sesi çıkmaya başladı. Bilimin B’sinden haberleri olmasa
da, bilimsel toplantı yapmaya, bilimsel dergi çıkarmaya başladılar.
Onlar artık geleceği kurgulayan Cumhuriyet karşıtı toplum
mühendisleriydi. Bunların kurtuluş ve kuruluş savaşına
karşı olmuş olabileceklerini, hatta cepheden silahı da alıp kaçanların
yakınları olmuş olabileceğini zaman zaman düşünmüşümdür.
Ortalık bu ülkede her zaman toz dumandır. Çünkü
rüzgâr tanrısı onların emrindedir. Bitti

İlk Yorumu Sen Yaz
code
google-site-verification=uSnnSC5jUTWittUtiCokfxv6706ikL65px5KxiN1Mg4