Üniversitelerde düşünce ve ifade özgürlüğü.
“Siyaset, inanç sistemleri, demokrasinin olmazsa olmaz kurumları bilime ve akla uygun olmayan hiçbir şeyi yaşama geçiremez, geçirmemelidir.” Mevcut eğitim sistemi ile okuryazar, doğaya, yaşama saygılı bir nesil yetiştirmek mümkün değildir. İnsan bilmediği, anlamadığı konularda konuşmamalıdır.
Kaynak: güncel gastroenteroloji Bilime uygun olmayan uygulamaların insanlık suçu olduğu unutulmamalıdır. İlk ve orta eğitimde beyin gelişimini ve beyin işlevini olumsuz yönde etkileyecek doğmaların öğretilmesi sakıncalıdır. Çocukların inanç sistemleri konusunda tercihlerini üniversiter yaşamda, özgürce yapması daha akılcıdır. Çocukların bilgi ve becerisini arttırırken, onların ruhsal, bedensel gelişimi için de uygun ortamın hazırlanması gerekir. Bazıları yurt dışında ilkokullar açarak kendine uygun çocuk yetiştirirken, yıllarca önce biz de dünyanın bilimde, sanatta vs. ileri gitmiş ülkelerinde (ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İsviçre, İsveç, Hollanda, Kanada, İtalya, Rusya) üniversite açmanın bilimde gelişmemize önemli katkısı olacağını gündeme getirmiş idik. Devlet isterse neden yapamasın. Bu ülkelerde açacağımız üniversiteler hem bize hem de tüm insanlığa hizmet eder, belki de dünyanın en saygın üniversiteleri arasında yer alırdı. Bu rüzgâr ülkemizdeki üniversiteleri de etkileyebilirdi. Zaten ülkemizdeki üniversitelerin de kadrolarının %5’ini yabancı bilim adamlarına açması gerekmektedir. Üniversiter yaşamda kendin çalıp kendini oynayamazsın. Yurt dışından üniversitelerimize alınacak bilim adamlarının en üst düzeyde olan bilim adamları arasından seçilmesi gerekir. Yurt dışında başarıyı yakalamış, o ülkelerdeki üniversiter yaşama uyum sağlayabilmiş, alnının teriyle bir yerlere ulaşmış insanlara “gel, çölde susuz yaşa” demek yanlıştır. Onlar size ne kötülük yaptı ki siz onları da yok etmek istiyorsunuz? Dogmalarla yeni nesillerin beyinlerini köreltip onların sağlıklı düşünme yetilerini yok ediyorsunuz. Bu eğitim sistemiyle bilgi toplumu yaratıp, bilimde ve teknolojide ileri gidemezsiniz. Aynaya bakın bunu siz de anlayacaksınız. Unutmayın üniversiter yaşamın olmazsa olmazı olan “tam gün” muhafazakâr ve dinci öğretim üyelerinin sinsi çalışmaları nedeniyle yasallaşamadı. İkinci Dünya Savaşı sürecinde Almanya’dan ülkemize sığınan bilim adamları üniversiter yaşamımızda inanılmaz gelişime imza atmışlardı. Onların da kıymetini bilemedik ve bu topraklarda çoğunu tutamadık. Önce yönetenler ve halk karar vermelidir, bilimin düşmanı mı yoksa dostu mudurlar? Kurultayda yurt dışında bilimsel yetkinliğini kanıtlamış vatandaşlarımız haklı olarak sorunun çözümünün laf ile olmasının mümkün olmadığını gündeme getirmişlerdir. - Düşünme ve ifade özgürlüğü olmadan - Akademik özgürlük güvencesi olmadan - Temel bilimlere öncelik vermeden (Fizik, Kimya, Matematik, Biyoloji, Jeoloji vs.) - Üniversitelerin yönetimsel ve ekonomik bağımsızlığı olmadan - Üniversiteler kendi rektörünü kendisi seçmeden - Değerlendirmelerdeki sistem bilimsel esaslara dayanmadan - Lisansüstü programlar bilimsel esaslara göre düzenlenmeden - Üniversiter yaşam tam gün olmadan - Siyasetçilerin ve geçimini dinciliğe bağlamışların üniversitelerden elini, ayağını, burnunu çekmeden - Devletin tüm olanaklarını üniversiteden yana kullanmadan; Üniversite üniversite olamaz, üniversiter yaşam da kurulamaz. İlk adımı Sayın Bakanımızdan bekliyoruz. Yazılı ve görsel medyada “neden geri kaldık” başlığı altında, bilim-üniversite konularında bizzat toplantılar yapmasını bekliyoruz, tabi konuşmacıların belirlenmesinde uluslararası kriterlere riayet etmek şartıyla. Toplum bilim ve bilgi konusunda özgürce bilgilendirilmelidir. Toplum bilgi sahibi olmadan karar verdiği için bu hallere düştük. Devlet artık hem kendini hem de insanımızı çağcıl şekilde bilgilendirmenin yollarını bulmalıdır. Dinin değil önce insanımızın bilimle yüzleşmesi gerekiyor. 1990’larda bilimi inanç sistemleri ile barıştırmak isteyen bazı insanlar akademik yaşamda ayrık otu gibi ortaya çıkmaya başlamıştı. Meğerse yıllardır yaptıkları yeraltı faaliyetleri ile epeyce yol almışlardı. İnönü’nün ölümüyle birlikte önce onların sesleri çıkmaya, sonra da heykelleri, büstleri kıran baltalarının sesi çıkmaya başladı. Bilimin B’sinden haberleri olmasa da, bilimsel toplantı yapmaya, bilimsel dergi çıkarmaya başladılar. Onlar artık geleceği kurgulayan Cumhuriyet karşıtı toplum mühendisleriydi. Bunların kurtuluş ve kuruluş savaşına karşı olmuş olabileceklerini, hatta cepheden silahı da alıp kaçanların yakınları olmuş olabileceğini zaman zaman düşünmüşümdür. Ortalık bu ülkede her zaman toz dumandır. Çünkü rüzgâr tanrısı onların emrindedir. Bitti |