|
||
Bir Türbeyi Koruyamadık! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi, bir yıldan beri IŞİD adlı terör örgütünün işgali altındaydı. Türkiye, buradaki askerlerini bir türlü değiştiremiyordu.İki gün önce değiştirdi, ama onurumuz, gururumuz ne oldu? Bilindiği gibi Süleyman Şah, Selçuklu Sultanı Ertuğrul Gazi’nin babası. Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’nin de dedesi. Şah, atıyla Fırat Nehr’ni geçerken, iki adamıyla birlikte sulara kapılıp boğuluyor. Karaya çıkarılıp, yakındaki Caber Kalesi’ne götürülüp, gömülüyorlar. Üstlerine, bir de türbe yapılıyor. 4 asır kadar Osmanlı hakimiyetindeki bu topraklar, Fransız işgaline uğrayınca bizden ayrılıyor. 1939 yılında Fransızlarla yapılan bir anlaşma üzerine, türbenin bulunduğu 10 dönümlük alan Türk toprağı sayılıyor ve koruması Türk askerlerine bırakılıyor. 1975 yılına gelindiğinde Suriye, türbenin bulunduğu bölgeye baraj yapacağını söyleyince, türbe oradan kaldırılıyor. Sınırımıza biraz yaklaştırılıp, bugünkü yerine naklediliyor. Türbeyi, 6 ayda bir değiştirilen 38 kişilik bir askeri birlik koruyor. Ama, artık koruyamıyor. IŞİD, “BURAYI TERK EDİN” DEYİNCE … IŞİD adlı terör örgütü ortaya çıktıktan sonra, önce Musul Konsolosluğumuzu işgal ediyor. Örgüt, Konsolosla birlikte 48 görevlimizi tam 101 gün süreyle esir alıyor. Konsolosun anlattığına göre, esir alınan görevliler, gözleri bağlanıp tam 6 defa yer değiştiriyorlar. Her seferinde de, prangaya vuruluyorlar. Neticede, Türkiye ile yaptıkları pazarlık sonunda iyi bir para alarak, esirleri serbest bırakıyorlar. Türk hükümeti, böylece bu örgüte karşı ilk yenilgisini almış oluyor. Şımaran örgüt, bu defa Süleyman Şah Türbesi’ne göz dikiyor ve Türkiye’ye bir ültimatom verip, “Burayı boşaltın” diyor. Ültimatomu alan Türkiye, 6 ayda bir değiştirilen askeri birliği değiştiremiyor ve çaresiz kalıyor. Başka bir söylemle, kendi toprakları üzerindeki bir türbeyi bile koruyamıyor. Nihayet iki gün önce, ciddi bir operasyon yapılıp, askerler ve oradaki emanetler Türkiye’ye getiriliyor. Şah-Fırat Operasyonu denilen ve 9 saat süren bir harekatla, Türbenin yeri değiştiriliyor. Operasyona, PKK’nın Suriye kolu olan PYD de destek veriyor. İşin ilginç yanı, başka bir yere dikilse de, bir terör örgütünün baskısıyla şanlı bayrağımız yerinden çıkarılıyor. Bu arada, bir askerimiz de hayatını kaybediyor. BU, BİR BAŞARI DEĞİL ! Hükümet ve yandaş basın, bunu bir başarı gibi gösteriyor, ama asla bir başarı değil. Örgütün istediği de, zaten buranın boşaltılmasıydı. Türkiye, kendi toprağını terk etmek zorunda kalıyor. Başarı, bunun neresinde? Hükümet, burayı boşaltmakla kalmıyor, Türbenin yerini değiştirme kararı alıyor ve sınırımıza daha yakın bir bölgedeki Eşme Köyü’ne taşımayı planlıyor. Anlaşılan o ki, örgüt biraz daha bastırırsa, türbeyi Türk topraklarına alacaklar ve anlaşma ile kazanılan hakkımızdan vazgeçecekler. Sonra da buna, “büyük zafer” diyecekler. Şimdi, yeni bir tavizle Süleyman Şah, üçüncü mezarına naklediliyor. Peki, bir terör örgütüne teslim olan kocaman Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarı ne oluyor? Onu da, bu kararı alanlara sormak gerekiyor. Yandaş medyanın bunu büyük bir başarı gibi göstermesi, çok gülünç olmuş. Yalaka medya, bu olayı “destan” gibi gösteriyor. Destan, böyle mi oluyor? Değerli okuyucularım; Türkiye, Musul Konsolosluğu baskınından sonra, bu Türbe olayı ile IŞİD karşısında ikinci yenilgisini aldı. Bu durum, ülkemizin kudretine ve dirayetine hiç yakışmadı. Olay, dünya basınında da haber yapıldı, ama gittikçe yalnızlaşan Türkiye’nin bu harekatını, başarı olarak gösteren tek bir ülke yok. Ortadoğu’nun bataklığına adım adım sürüklenen ve batılı dostlarına taviz üstüne taviz veren ülkemiz, artık batılı dostları tarafından da desteklenmiyor. Muhalefetin bağırıp çağırması ise, hiçbir işe yaramıyor. Önümüzdeki genel seçimde de bu iktidar dersini almazsa, vebali hiç kuşkusuz ona oy vermeye devam edenlerde olacak. *** Güler misin, Ağlar mısın? Ben, çok güldüm. Düştüğümüz bu duruma, ağlanabilir de. Olay, Yozgat’ta, AKP İl Başkanlığı’nda yaşanıyor. Engelli bir vatandaş, bu kontenjandan Milletvekili adayı olmak için, başvuruyor. Düzenlenen bir törende, İl Başkanı’nın yanına oturtulup, partililere tanıtılıyor. Bu vatandaş konuşurken, “AK Parti” demek yerine, “AKP” diyor. Yanında oturan İl Başkanı, hışımla ayağa kalkıyor ve “AKP değil, AK Parti diyeceksin.” diyerek, engelli vatandaşı sert bir biçimde uyarıyor. Engelli vatandaş, ayağa kalkıp özür diliyor. Diliyor, ama dili tekrar sürçüyor ve yine AKP deyince, İl Başkanı fırlayıp, konuşmayı kesiyor ve bu vatandaşın başına daha sonra neler geldiği bilinmiyor. Değerli okuyucularım; Ce Ha Pe, Me Ha Pe, diyen bu zihniyet, sıra kendilerine gelince A Ke Pe değil, AK Parti denmesini istiyor. Bir insan, bulaştığı çamurdan “Ben AK’ım” diyerek kurtulabilir mi? Böyle yapmaya kalkarsa, gülünç duruma düşmez mi? Olaya, ben çok güldüm. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.