ads
DOLAR 36.24 ₺
EURO 38.02 ₺
STERLIN 45.61 ₺
G.ALTIN 3,352.91 ₺
Ç.ALTIN 5,651.17 ₺
BİLEZİK 3,152.21 ₺
BTC 97,628.73 $
ETH 2,701.12 $
BİST 9,877.59

İnanmak üstünlüktür

Yayınlama: 14 Ocak 2015 Çarşamba 23:27 Kaynak: Haber Merkezi Editör:

İnanmak üstünlüktür

Hayatta gerçekleştirmek istediğiniz hayalleriniz ve idealleriniz var m? Bu idealleri ve hayalleri gerçekleştirmek için bir ayrıcalık mı istiyorsunuz? Ya da başarılı gördüğünüz insanları, hususî yetenekler hediye edilmiş olarak mı düşünüyorsunuz? Hayır! Bu bir yanılgıdır. Çoğu insan bu hataya düşmektedir.

Samimiyet insanın geleceğini belirleyen unsurdur. Böylesi davranışlara özlemle yanan insan sayısı oldukça fazladır. Örneğin; bir eğitimci, anlattığı derse kendini o denli vermelidir ki; dinleyen, kulak veren kişi, samimiyet ne olur görmeli, onu oracıkta yaşayabilmelidir.

Yaşam tarzı denen şey...
Kişinin inandıkları, önem verdikleri, alıştıkları, vazgeçemedikleri, kaçındıkları, savundukları, uyguladıklarından oluşan yaşam biçimidir. Hayata karşı bir duruş, bir pozisyon ve bir biçim meselesidir. İnsanın çocukluğunda ailesinden aldığı eğitim ve yetiştiği kültürel ortam ile başlayan etkileşimin, yetişkinliğe doğru, tüm yaşanmışlıklar, duygular ve içgüdülerle harmanlanarak oluşturduğu davranışlar bütünüdür.
İnsandan insana değişen, beğenilere ve alışkanlıklara yön veren, uyku düzeninden yemeğe kadar her ihtiyacı etkileyendir.

Tutkularını hayata geçirebildiysen gerçekten bir yaşam tarzın var demektir. Mesela adam hikaye anlatmayı seviyor. Ne yapmış evinin arka bahçesine atmış sandalyelerini minderlerini orada anlatıyor paylaşmak istediklerini.

İnsan yaşamını onurlu bir hale getirmeye çalışmak, hayatın içinde çaba göstermek, engelleyici ne varsa mücadele edebilmek, aranılan vasıflar olarak temayüz eder. Bununla birlikte, insan şuuruna sevgiyi, saygıyı yansıtmayı göstermenin, ilişkilere girmenin kuralı baştan sona samimi olmakla ilgilidir.

Çünkü, bizler ilahi ruhtan nasibimiz olduğu için bu güce sahibiz.
Dolayısıyla, hepimizde bu özelliğin farkına varma durumu söz konusudur.
Rahman isminin manası sonucunda sıkıntılara ve kaygılara gark olmuş, büyük ölçüde birbirinden kopuk bir yaşam tarzını sunan  koşullar, ancak “samimiyet denen duygunun” gözle görülebilir bir noktaya gelmesi, yani açığa çıkması ile önlenebilir.
Ancak bu sözlerim, şuurdan yoksun, anlatılan ahlâkta bulunmayan, ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’ tavrındaki insanlar için geçerli olamaz, onlara ulaşamaz.

Ne yapılacağına gelince; bu bana göre, ilk olarak aile içinde başlayan  bir şey. Çocuğun küçük yaşlardan başlayarak, kendisiyle, büyükleriyle ve yakın çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurmasını temin etmek ve bu duygunun ne denli değerli olduğunu aşılamak, nasıl bir önem taşıdığını öğretmek gerekiyor.

Bizler,  ‘Mademki dünyaya geldik; sorumluluğumuz önce var oluş gayesini bilmektir, maddi alan ikinci planda kalır’ diyerek bu felsefenin yerleşmesini sağlamakla görevliyiz. Sorunlarını bilinçli düşünmenin anlamını duyuracak bir diyalog içine girmek samimiyetin en has olanıdır.

Böylesi davranışlara özlemle yanan insan sayısı oldukça fazladır. Örneğin; bir eğitimci, anlattığı derse kendini o denli vermelidir ki; dinleyen, kulak veren kişi, samimiyet ne olur görmeli, onu oracıkta yaşayabilmelidir.
Çünkü, anlatabilmenin/aktarabilmenin/kişilere ulaşabilmenin en iyi yolu samimiyetten geçer. En ufak bir yayılma, kırılma, farklı duruş sergileme, sorulan sorulara kaçamak cevaplar verme ve ‘Ben’lik dolu alternatif üretimlere sapma, kişiliğimizi/samimiyetsizliğimizi ortaya koyar. Kimse de artık bizi dinlemek istemez.

Samimiyetin parolası, mutlak doğruyu söyleme ve doğru bilgileri aktarmadır. Kişi, bu vasfı taşıdığı sürece karşı tarafı ezmeye kalkmaz, rekabete girmez, özgürlüğünü kısıtlamaya yönelmez. Baskı unsuru oluşturacak nedenlerden de süratle kaçınır.
Dün, bugün yeryüzünde yaşanan ve yaşanacak "tüm olayların içeriğinde samimiyet" yatmaktadır. Hayatın zorluklarına karşı mukavemet gücünü tetikleyici zihniyet yine bu duygudur. O nedenle, ilahi dinler ve elçileri, bireyi kula kulluk etmekten kurtarmak için, heva ve hevesine tabi olmayan, samimi ihlâs sahibi kişilerle dostlukların kurulmasını önerir.

İnsanoğlu samimi paylaşımlarla eksiğini, fazlasını, olumsuzluklarını görebilme fırsatını yakalayabiliyor. Kendini geliştirmeyi, yaşam tarzını değiştirmeyi bu şekilde gerçekleştirebiliyor. Bunlar olmaksızın tek başına samimiyet de yetmiyor. Dolayısıyla, samimi insanların yaşamlarını gözlemleyerek, onlardan örnekler alarak, sürekli “yorumlarla kendini canlı tutarak” yaşamak durumunda kalıyor.

Şayet biz sahip olduğumuz değerleri gözden geçirme imkânına sahip değilsek, en büyük eksikliğin "samimiyet" olduğunu fark edelim. Bu nedenle beynimizde mevcut manaları yenileme ve tazeleme gücünü kendimizde bulmalıyız. Yoksa samimi de olsak, kokuşmuş/avare bir insan olarak ortalıkta dolaşır dururuz. Yorumlayamadığımız, ihya edemediğimiz, can veremediğimiz, eskimiş yıpranmış, dökülmüş kavramlarla hayata devam edemeyiz.
Bu açıdan bakıldığında önce kendimize samimi olmak durumundayız.
Sonuç olarak insan, hayallerini ve ideallerini gerçekleştirebilecek kabiliyet ve potansiyelde yaratılmıştır. Bunun ilk şartı, onu başarabileceğine kesin olarak inanmaktır. İnançsız ve ümitsiz insanların elde edebileceği hiçbir olumlu sonuç yoktur.

 

İlk Yorumu Sen Yaz
code
google-site-verification=uSnnSC5jUTWittUtiCokfxv6706ikL65px5KxiN1Mg4