|
||
Allah Bu Adalet ten Korusun! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Bu adalet, bana da zulmetti. Karşısına çıkan halkımıza, bu iktidarın sayesindeki zulmü ise, dayanılmaz bir hal aldı. “Türk Adaleti”ni bu duruma getirenler, bir gün gelecek onun önünde diz çökecek, ona yalvaracaklar. Değerli okuyucularım; “Adalet” üzerine, bu sütunlarda pek çok yazılar yazdım. Çünkü bu dünyada, başta yaşama hakkı olmak üzere herkese hak dağıtan, haksızlıklarla boğuşan bu temel kavrama, soluduğumuz hava kadar muhtacız. Kendimi bildim bileli, bu memlekette adaletin güncel tartışma konusu yapıldığını hiç duymadım. Halkımız, ne türlü olursa olsun mahkemeden çıkan her karara “yargı kararı” deyip, boynunu eğer ve hiç dert etmeden bedelini öderdi. Ta ki, halen iş başındaki Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar oluncaya kadar. Gerçi, yargı kapısında güçlünün adaletinin kimi durumlarda öne çıktığı, haklı olmanın güçlünün karşısında yeterli olmadığı biliniyor ve sürekli söyleniyordu. Bu durum, 1839 Tanzimat Fermanı ile adaletin içine girmiş, 1856 Islahat Fermanı ile, özellikle azınlıkların yerli halka bir tahakkümü olarak algılanmaya başlamıştı. Ne var ki, güçlünün yargı karşısındaki gücü zaman içinde de kırılamamış, bu durum AKP iktidarı ile doruk noktaya ulaşmıştır. İKTİDAR, ADALET’İ YERLE BİR ETTİ Bu ifadeyi, daha önceki kimi yazılarımda da kullandım ve yine kullanıyorum. Sanıyorum, bundan sonra da sık sık kullanmak zorunda kalacağım. İktidarın baskısına boyun eğen adaletin bu durumuna, ben hala şaşkınlık içindeyim, ama halkımızda nedense o şaşkınlığı fazlaca göremiyorum. Tekraren ifade edelim. İktidar, 2010 yılında yaptığı Anayasa değişikliğini, 12 Eylül günü halkın oyuna sunup kabul ettirdi. Söyledikleri, bundan sonra “tarafsız ve adil bir yargı” olacaktı. Halkı inandırdılar ve oyunu aldılar. Halk tarafsızlık beklerken, yargının tepesindeki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na, kendi adamlarını yerleştirdiler. İşlerin, istedikleri gibi gittiğini sandıkları bir zamanda, yargı adaletini gösterdi ve önce 17 Aralık, bir hafta sonra da 25 Aralık Yolsuzluk Operasyonlarını yaptı. Ve, kıyameti kopardılar. Hiç beklemedikleri bu operasyonlarla, rüşvet odaklı yolsuzluk yaparak depoladıkları paralarla suçüstü yakalandılar. Paraların bir kısmına el konurken, bir kısmı ve daha büyük olanına, korumaların karşı koymasıyla dokunulamadı, onlar bulundukları yerden başka yere nakledilerek sıfırlandılar. ADALET, BİR KERE DAHA YERLE BİR EDİLDİ ! Bu operasyonlarla, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu ele geçiremediğini anlayan iktidar, bu kere bir seçim icat ederek, Kurulu yeniden oluşturdu ve maksadına kavuştu. Meclisten geçirdiği çeşitli yargı paketleriyle yargıya tamamen egemen olan iktidar, 17-25 Aralık Operasyonlarında tutuklananları serbest bıraktığı gibi, el koyduğu paraları da faiziyle birlikte (milletin gözünün içine baka baka) iade etti. Bütün bu rezillikler yaşanırken, vaktiyle hep kendi başıma gelenler gözümün önünden geldi geçti. HAKLI’NIN DEĞİL, GÜÇLÜ’NÜN ADALETİ Değerli okuyucularım; Türk yargısının, bu iktidar dönemindeki kadar olmasa da, geçmişte de adalet yerine zulüm dağıttığı görülmüştü. Çünkü, öteden beri bizim ülkemizde, yargının kapısında haklı’nın değil, çok kere güçlü’nün adaleti egemen oluyordu. O, “güçlü’nün adaleti”nin kurbanlarından biri de ben olmuştum. Daha önceki kimi yazılarımda da bu konuyu yazmış ve adaletin kapısına düşenlerden, bundan ibret almalarını istemiştim. Okumayanlar için, yaşadığım olayın özeti şöyleydi; İstanbul Milli Eğitim Müdürü’yken, mesleğimin en başarılı dönemindeydim. Uzun yıllarımı bu birimde geçirdiğim için tecrübeliydim. İstanbul’un karmaşık eğitim sorunlarını çözdüğüm ifade edilerek, Türkiye’de Yılın Bürokratı seçilmiştim. SONRA, BAKIN NE OLDU? Özetleyerek ifade ediyorum. Yalan haberleriyle ünlenen megaloman bir Gazetenin (Hürriyet Gazetesi) ve onunla işbirliği yapan kimi çıkar odaklarının kanunsuz isteklerini yerine getirmediğim için Gazete, “Mal Bildirime Yasası’na muhalefet ettiğimi” öne sürerek, aleyhime tamamı asılsız haberlerden ibaret bir kampanya düzenledi. Daha açık bir ifadeyle, Mal bildiriminde bulunmadığımı, eksik bildirimde bulunduğumu ve böylece mal gizlediğimi ( halkın tabiriyle ballandıra ballandıra) haber yaptı. Bilirkişiler, haberlerin düzmece/asılsız olduğuna dair rapor verdiler, mahkeme de gazeteyi tazminat ödemeye mahkum etti. İşte, kıyamet ondan sonra koptu. Hakkımda tahkikat açtırdılar ve iki Müfettiş soruşturma yaptı. Müfettişlere ifade verdikten sonra çıkarken, Müfettişlerden biri bahçede koluma girdi ve “Sizi suçlamamız için çok baskı altındayız, ama bunun için hiçbir delil bulamadık. Çekilmek istedik, kabul etmediler.” dedi. Soruşturma bitti. Müfettişler 14 sayfalık bir rapor düzenlediler, ancak raporun içine suçlayıcı tek bir delil bulup koyamadılar. Raporu, Savcılığa verdiler. Savcı çağırdı ve bana sormadan kendisi üç satır ifade yazdı ve Takipsizlik Kararı vereceğini söyledi. (Hemen belirteyim. Bu Savcı, 4 yolsuz Bakan hakkında ısmarlama Takipsizlik Kararı veren o Ekrem Aydıner değildi.) Gazete, yazdıklarında haklı çıkabilmek için öyle bir baskı yaptı ki, Savcı Takipsizlik Kararını bir türlü veremedi. 3 ay 6 gün bekledikten sonra, 1,5 sayfa (yazıyla bir buçuk sayfalık) bir iddianame yazarak, beni mahkemeye verdi. MAHKEME, BASKI ALTINDA Gazete, peşimi hiç bırakmadı. Davayı, eşinin istediği okula tayinini yapmadığım için bana gücenen bir Savcının çalıştığı mahkemeye düşürdüler. Mahkeme de, yukarıda yazdığım suçlamayla, “haksız, suçsuz ve günahsız yere” bana ceza verdi. Avukatımla birlikte, cezayı veren Hakime gittik. Hakim, yüzü kızararak, büyük bir eziklik içinde bizi karşıladı ve ikramda bulundu. Çayları içerken, ben de sordum. “Hakim Bey, haksız yere bana bu zulmü neden yaptınız?” dedim. Hakim, önce Avukatımın, sonra da benim yüzüme bakarak; “Müdür Bey, size küçük bir ceza verdik, kurtuldunuz. Esas zulmü bize yaptılar. Size, büyük bir ceza vermemiz için bizi ne kadar zorladılar, bilemezsiniz.” dedi. İşte, “güçlünün adaleti” buydu. Değerli okuyucularım; bu zulmün hikayesi, bu kadar kısa değil tabii. Ben, yine de halime şükrediyorum. Ya o günlerde, bugünkü adalet düzeni olsaydı, halim nice olurdu? İçimden bir ses sürekli olarak; “Allah, bu adaletten korusun!” diyor. Yeri geldiği zaman, yaşadığım bu zulmün öyküsünü bundan sonra da (ibret olsun diye) okuyucularıma anlatmaya, okumayanlara duyurmaya devam edeceğim. Yazılarım, İnternet’te de yayınlanıyor. Bu konudaki yazımın çıktığı gazetenin birer nüshasını, bana zulmedenlere ayrıca ve mutlaka gönderiyorum. Yaptıklarından pişman olup, özür dileyenler olduğu gibi, “Üzülme, geldi geçti.” diyenler de var. Geldi, ama benim için henüz geçmedi. Şimdi, 5 Ocak 2015 günü yolsuz 4 Bakan hakkında verilecek olan kararı ve sonrasını merakla bekliyorum. “Allah, bu adaletten korusun.” derken, adaleti bu hale getirenlerin, bir gün adaletin önünde diz çöktüklerini ve yalvardıklarını görmeyi çok arzu ediyorum. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.