Vatandaş, böyle diyor. “Kürtaj, Doğum Kontrolü, Karma Eğitim Yasağı, Osmanlıca” derken, öteden beri bir de “çok çocuk” lafını diline dolayan Tayyip Bey’in, acaba başka işi yok mu? Açın bakın, Cumhurbaşkanı’nın görevleri arasında bunlar yazıyor mu?
O, sadece sırtı kalın yandaşların nikah şahitliğini yapıyor. Gerdek odasına, damatla gelinden önce giriyor. Sanki, kapının arkasında bekliyor ve “Çok çocuk yapın” fermanını okuyor.
Norveç, 4.5 milyon nüfuslu bir ülke. Avrupa’nın en zengin, en gelişmiş ve halkının refah içinde yaşadığı bir ülke. Hindistan’ın nüfusu ise, 1 milyar 200 milyon. Sefalet, ülkenin üstüne karabasan gibi çökmüş. Çin’e bakılırsa, Hindistan’dan da büyük. Nüfusu 1.5 milyarı geçiyor. Zenginleri de var, ama sürünenleri, Hindistan’dan da beter.
Nüfus kalabalığının hiçbir ülkeye refah getirmediğini, yoksul ülkeler için felaket olduğunu, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için de pek zararlı olduğunu yıllar önce anlayan Vehbi Koç’un, 1960’lı yıllarda başlattığı “Nüfus Planlaması” tam amacına ulaşmasa da, pek faydalı olmuştu.
Tayyip Bey’in iktidara gelmesiyle, ağır aksak yürüyen bu planlamayı da bozdular. Özellikle kırsal kesimlerdeki kalabalık ailelerin çektikleri çileyi görmezden gelip, “çocuk da çocuk” diye tutturdular.
İki çocuğunu zor bakan, eğitiminde zorlanan ailelere önce üç çocuk, sonra da beş çocuk yapın demeye başladılar.
TAYYİP ERDOĞAN, YENİ EVLENENLERİ ZORLUYOR
Bugün, ülkemizde gençlerin çoğu işsizlik ve geçim darlığı sebebiyle evlenmeye cesaret edemezken, kendilerinde bu cesareti bulanlarsa Tayyip Bey’in baskısı altındalar.
Tayyip Bey, sırtı kalın yandaşların nikah törenlerinde “İlla çok çocuk yapın, en az üç ya da beş çocuk olsun” diye tutturuyor.
Katiyen doğru değil. Kendisi, yıllarca Başbakanlık yaptı. 3 ya da 5 çocuklu olan ailelerin bütçelerine ne gibi katkısı oldu? İki çocuğunu bile okutmakta, bakıp büyütmekte ve onlara iş bulmakta zorlanan ana-babalara nasıl bir katkıda bulundu?
Kredi kartlarına sarılıp, ay sonunu zor getiren ailelerle acaba dalga mı geçiyor? 5 milyon işsizin yaşadığı bir ülkede, hala çöp kutularından yiyecek toplayan insanlar varken, o çocuklara kim bakacak?
Tayyip Bey, işi biraz daha ileriye götürüp, “Doğum kontrolü yapmayın.” diyor. “Kürtaja yaklaşmayın” diyor. Ve, bir Cumhurbaşkanı’nın söylememesi gereken sözleri söylüyor.
Vatandaşlar da haklı olarak; “Benim çocuk sayımdan sana ne? Benim doğum kontrolümden, yaptıracağım kürtajdan sana ne?” diyorlar.
Tayyip Bey ise, Yahudilerin o meşhur sözüne sığınıyor. Hani, “Müşteri daima haklıdır.” diye bir Yahudi sözü var ya, O da diyor ki; “Tayyip Erdoğan daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu zaman.”
Herkes, “Yüce Divan” Bekliyor!
Koltuklarını kaybeden 4 eski Bakan, “Arpacı Kumrusu” gibi düşünüyor. “Acaba bizi Yüce Divan’a gönderirler mi?” diye kendilerine soruyorlar.
Hemen söyleyeyim. Göndermezler. Daha doğrusu gönderemezler. Çünkü, gönderirlerse bu rezillik, onlara çok pahalıya patlar.
Peki, göndermezlerse, o zaman daha da kötüye patlar. Azıcık utanma duyguları varsa, o zaman sokağa çıkamazlar.
Siz şimdi hemen; “Utanmaları olsaydı, baskınla yakalanan o paraları geri vermezlerdi. Hem de faiziyle” der gibisiniz. Haklısınız.
Ama bilsinler ki, bir Savcı’nın gönlünü yapıp, sipariş üzerine alınan bir takipsizlik kararıyla adalet tecelli etmez ve yandaşlarının oylamasıyla hiçbiri halkın gözünde beraat edemez.
Yapılacak iş, Yüce Divan’a gitmektir. O evlere depolanan paraların, para kasalarının, para sayma makinelerinin, takım elbiseler arasındaki çikolata kutularında gönderilen paraların, 700 bin liralık saatlerin ve cümle kirli-iğrenç ve pis işlerin hesabını vermek gerekir.
Ne var ki, o hesabı verebilseler, onlar zaten Yüce Divan’a kendileri gitmek isterdi. Eski Vali, eski İçişleri Bakanı “Beni, Yüce Divan’a göndermeyin” diye yalvarmazdı.
Değerli okuyucularım; önümüzde genel seçim var. İktidar partisi, bu seçimi mutlaka kazanmanın derdinde. Hem de, 367 Milletvekili, olmazsa 330 Milletvekili istiyor. Rüyası gerçekleşirse, Anayasa’yı değiştirecek ve Başkanlığı getirecek. Gördükleri, tabii ki rüya.
Ancaaak... Bu yolsuz Bakanları hakimlerin önüne çıkarmazlar, bu pisliği temizlemezler ve bunu gören ben de bu iktidara oy verirsem, şimdiden ilan ediyorum; Çarşı meydanında, herkes (hem de sıraya girip) yüzüme tükürebilir.