Daha çok Tayyip Bey’in Kaçak Ak-Saray’ını, Apo’nun yeni dayatmalarını ve onunla yapılan gizli pazarlıkları. Ama, daha çok gündemi değiştirmek için ortaya atılan Osmanlıca’yı.
Değerli okuyucularım; öyle bir memlekette yaşıyoruz ki, sabaha çıktığımızda başımıza neler gelecek bilemiyoruz. Akşam olduğunda ise, bir gün boyunca nelerin yaşandığını öğrenip, şaşırıp kalıyoruz.
Eskiden böyle miydi? Önemli bir olay günlerce konuşulur, tartışılır, Olaya sevinenler olur, üzülenler olur, ama kahve muhabbeti gibi kolay kolay gündemden düşmezdi.
Şimdi öyle mi? 12 yıldan beri ülkeyi yöneten siyasi iktidarın kendisi başlı başına bir olay. Her gün herkesi şaşırtan kararlar alıyor, uygulamalar yapıyor. Yeni olaylara sebep oluyor. İşine gelmeyince, sık sık gündemi değiştiriyor. Yarın neyle karşılaşacağımızı ve neyi konuşacağımızı, artık bilemiyoruz.
BÜYÜK YOLSUZLUK OPERASYONU’NUN YILDÖNÜMÜ
Halkın ilan ettiği “Yolsuzluk Haftası”na giriyoruz. 17 Aralık yaklaşıyor. Peşinden 25 Aralık gelecek. Bir yıl önce ortaya çıkarılan büyük yolsuzluklar, neredeyse hepimize küçük dilimizi yutturacaktı. Neler olduğunu tekrarlamaya gerek yok.
Olayların ortaya çıkmasından çok, örtülmek istenmesine şaşırdık. Oysa, neresinden örtmeye kalksalar, örtülecek yanı yok. Nitekim, konuşulup yazılmasını önlemek için aldıkları kararı, Anayasa Mahkemesi kaldırdı. Acaba, şimdi kimin yüzü kızaracak?
Birinci yıldönümünde konuşulmasın diye, bir “Osmanlıca” oltasını ortaya attılar. Attılar, ama oltaya hiç kimse takılmadı. Dün de yazmıştım. Hiçbir balık bu oltayı yutmaz. Bu memlekette artık, Osmanlıca filan öğretemezsiniz.
Ben, böyle diyorum, ama İzmir Foça da bir askeri birlik, Osmanlı Marşı’nı söylemeye başlamış bile. Komutan terfi edecek, lakin arkası nasıl gelecek?
KAÇAK AK-SARAY, GÜNDEMDEN ASLA DÜŞMEZ
Danıştay’ın “Olamaz” kararına rağmen inatla yaptırılan 1150 odalı Aksaray, yediği “kaçak” damgasından artık kurtulamaz.
Kaçak olması bir yana, harcanan para herkesin dudağını uçuklattı. Sadece bir su bardağı 1000 liraya, bir koltuğu 75 bin liraya alınan ve diğer bütün mefruşatına korkunç paralar ödenen bu bina için alınan bir tek klozetine de, 10.000 lira ödenmiş. İnsan, böyle bir klozetin içine yapmaya kıyamaz.
Hep merak ediyorum. Cumhurbaşkanı bu 1150 odanın içinde acaba kimleri oturtacak? Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri ortada. Bu kadar insana hangi işleri yaptıracak. O insanların boş oturmaktan canları sıkılır.
İçlerinden canı sıkılıp, “Yar bana bir eğlence” diyenler bile çıkabilir. Onu da düşünmek lazım. Son gelen bilgilere bakılırsa, Cumhurbaşkanı’nın yeni Sarayında paralel, yani ikinci bir gölge kabine kuracağı söyleniyor.
KADIN CİNAYETLERİ, HIZ KESMİYOR
Bu iktidar döneminde, 4 binden fazla kadın katledildi. Gün geçmiyor ki, bir ya da birkaç kadın öldürülmesin. Karşılıksız kalan barışma ya da ayrılma istekleri, işsizlik, borçlanma, geçim sıkıntısı, haciz, kıskançlık, çocuk yaşta evlilikler ve akla gelmeyen bir çok sebeple kadınlarımıza kıyılıyor.
Güya, bir Aile Bakanlığımız var. Aylığı 800 bin lira olan bir kiralık binada oturuyor. Özel Kalem Müdürlüğü’nün aylık çay kahve masrafı 70 bin lirayı geçiyormuş. Bu Bakanlık, kadın cinayetlerini sadece seyrediyor.
Ama, Bakanı çok nazik(!) Salonda konuşurken kendisine soru sormak isteyenler için; “Hırpalamadan dışarıya çıkarın.” diyor. Bu nezaketi bile yeter.
PKK’NIN DEVLETİ, TIKIR TIKIR İŞLİYOR
PKK, doğuda devletini kurmuş bile. Gelen haberlere göre, bazı il ve ilçelere Vali ve Kaymakam atamış. Mahkemeler kurmuş, yargılamalar yapıyor. Eski tapuları iptal edip, yeni tapular veriyormuş. Yolları kesiyor, kimlik soruyor.
Bir C.Savcısı’nın da yolunu kesip, kimliğini sormuşlar. Savcı, çok korktuğunu ve kimliğini zor gizlediğini söylüyor. Ne yapsın Savcı? Öyle binbeşyüz korumayla gezmiyor ki.
Devletin kuvvetleri, onun yasak koyduğu bölgelere giremiyor. Girmemesi için de, zaten uyarılmışlar.
Ankara, İmralı, Kandil üçgeninde sek sek oynamalar devam ediyor. Apo da, nihayet ağzındaki baklayı çıkardı ve “Özerklik” dedi.
Parola “ÖZ-BAŞ” mış. Yani, PKK’ya Özerklik, Tayyip Bey’e Başkanlık. Olup bitenleri böyle seyredersek, millete de Pişmanlık.
Değerli okuyucularım; Bir kere daha haykırıyorum. “Bö-lü-nü-yo-ruz”
DOĞUDA, YER İSİMLERİ DEĞİŞİYOR
Bu haftanın dikkat çekenlerinden biri de, Doğu ve Güneydoğu’daki yer isimlerinin değişmeye başlaması.Yeni Türk Devleti’nin en zor zamanında devlete isyan eden ve asılarak idam edilen Şeyh Sait’in adı, Diyarbakır’ın en büyük meydanına verildi bile.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da ışık tutmasıyla; Nusaybin Caddesi’nin adı Kobani, İdil Caddesi’nin adı; Arin Mirkan, Hastane Caddesi’nin adı Mir Bedirxan, Mezbahane Caddesi’nin adı Seyit Rıza, Meydanbaşı Caddesi’nin adı Botan, Ekinciler Sokağı’nın adı Mir Tajdin, Dere Sokağı’nın adı Melaye Ciziri yapılmış ve tabelaları asılmış. Tribünlerden seyreden iktidarımız için hayırlı olsun(!)
Roman Hemşerilerimiz Çok Sevinçli, Ama…
İki gün önceki; “Roman Vatandaşlara Belediye Desteği” başlıklı yazım üzerine, çok sayıda Roman hemşerimiz hem telefonla, hem de önümü keserek pek sevindiklerini söylediler.
Soyadı bende saklı “İrfan” adlı Roman hemşerimse; “Belediye, bizi yıllardır kandırıyor ve oyalıyor. Sizi de kandırmışlar. Nazmi Başkan’ı, çok iyi tanıyoruz. Karar da alsalar, bu yazdıklarınızı katiyen yapmazlar.” diyor.
Bundan sonrası, şimdilik yorumsuz !