Sahtekarlar şimdi de, 105 sene önce tahtı bırakan Sultan II.Abdülhamit’in mirasının peşindeler. Bilmem kaçıncı kuşaktan torunlarını kullanıp, devleti soymak istiyorlar. İktidarın kimi yandaşları, olası vurguna teşne gibi.
Değerli okuyucularım; bugün size, tarih sayfalarında kalan bir dönemin mirasına sahip çıkmak isteyen sahtekarların ya da vurguncuların, kısa ama ilginç bir öyküsünü anlatmaya çalışacağım. Öykü, tarihe dayalı, ancak sahtekarlar günümüzün vurguncuları.
Biliyorsunuz, ecdadımızdan tevarüs eden bir Vakıf müessesemiz var. Temeli din’e dayanan ve sosyal yardımlaşmayı esas alan bu kurum, Osmanlı döneminde çok faydalı işlerde bulundu. Kuranların ve yaşatanların gayretiyle, yardıma muhtaç insanlar bu kurumlardan faydalanırken, birçok eserin de günümüze kadar gelmesine, yine bu kurumlar sebep oldular.
Osmanlı Padişahları, bu kurumları hem maddi, hem de manevi yönden desteklerken, sayılarının artması için de gayret gösterdiler. Öyle ki, Padişahlar temlik ettikleri taşınır ve özellikle taşınmaz malları, bu Vakıflar vasıtasıyla tebaasının hizmetine sundular. Başka bir söylemle, bir Padişah vefat ettiği zaman, malı-mülkünün tamamına yakını bu Vakıfların malı olarak halkın yararına kullanıldı. Yine başka bir söylemle Padişah, varislerine vermek istediklerini hep sağlığında verdi. Ölümünden sonra, bir terekesi olmadı. Varislerinin de, bir miras peşine düştükleri hiç görülmedi.
BU AÇIKLAMALARI, NEDEN YAPTIM?
1976 Eylül’ünden, 1977 Mart’ına kadar kısa bir süre, vekaleten İstanbul Kültür Müdürlüğü yaptım. Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kayınpederi Prof. Emin Bilgiç de, o dönemde Kültür Bakanlığı Müsteşarı’ydı.
Saltanatın kaldırılmasından 4 ay sonra Hilafet de kaldırılınca, Osmanlı Hanedanı yurt dışına sürgün edildi. Sürgün edilen hanedanın kadınları için 1954 yılında, erkekleri için de 1974 yılında af çıkarılarak, isteyenlerin yurda dönmelerine izin verildi.
Lakin, bunların önemli bir kısmı yurt dışında hayatını kaybettiği için, onların da cenazelerinin yurda getirilebileceğine dair bir kanun çıkarıldı.
Bunun üzerine, yurt dışındaki 17 cenazenin kemikleri torbalara konularak, İstanbul’a getirildi. Bu cenazeleri, Rahmetli Prof. Emin Bilgiç ve görevlilerle birlikte, Divanyolu’ndaki Sultan Mahmut Türbesi’nin içine ve giriş kapısının arkasındaki boş bir alana defnettik.
Bunların içinde, Sultan Abdülaziz’in torunu ve Sultan Vahdettin’in de damadı olan, eski Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ömer Faruk Efendi de vardı.
İşte tam o sırada, cenazeleri getiren Osmanlı hanedanı varisleriyle, küçük bir tartışma yaşandı. Bu kişiler, Abdülaziz, II.Abdülhamit ve V.Mehmet (Sultan Reşat) gibi Padişahların varisleri olduklarını belirterek, geçmişe yönelik maddi hakları ya da bir nevi miras hakları olduğunu beyan ediyorlardı.
Bana gelen başvuruları ciddiye almadım. Çünkü, hiç birinin elinde ciddiye alınacak bir belge ya da bir delil yoktu. Onları, Bakanlığa yönlendirdim. Oradan da bir sonuç çıkmayınca, konu kapandı.
DEFTER, YENİDEN AÇILIYOR
Uzunca bir süre gündeme gelmeyen bu konu, geçen haftanın sonunda yine gündem oluşturdu. Sultan II.Abdülhamit’in, bilmem kaçıncı kuşaktan torunu olduklarını söyleyen sakallı bir gençle, zarif bir hanım ortaya çıkıp, dedelerinin dedesinin, onun da dedesinin öteki dedesinden kalan mirasını istiyorlardı. Bu maksatla, 5 yıl önce dava açtıklarını ve davalarının yürüdüğünü söylüyorlardı.
Değerli okuyucularım; zihninizi fazlaca karıştırmadan, size bunun nedenini kısaca açıklamayla çalışayım. Biliyorsunuz bu iktidar, Avrupa Birliği uyum yasalarını bahane edip, yabancı Vakıfların mallarını iade etti. Çok büyük servet değerindeki mallar ve özellikle taşınmaz kıymetler, yabancılara verildi.
Bu furyayı fırsat bilen kimi dandik Vakıflar da, bir şeyler koparabilmek için, hala mahkemelerde dava peşindeler.
Bu durumu bilen sahte aracılar ve hukuku salt çıkarları için kullananlar, şimdi de son Osmanlı Padişahları’nın hayattaki torunlarına el atmışlar. Onları tahrik edip, dedeleri olduklarını iddia ettikleri Padişahların mirasından pay istetiyorlar.
İstedikleri, öyle az-buz şeyler değil. İstanbul’un kıymetli hanları, hamamları, Sarayları ve meydanlarından tutun da, aklınıza ne gelirse.
Korkum şu. Yargıyı tamamıyla eline geçiren bu iktidarın mensup, yandaş ve yalakalarının gayretiyle ve tamamen çıkar gözetilerek, bu malların da iadesi hakkında, pekala yargı kararı çıkarabilirler.
Oysa, 5 yıl önce ölen ve dedesinin yanına gömülen II.Abdülhamit’in torunu (Burhanettin Efendi’nin oğlu) Ertuğrul Osmanoğlu yaptığı bir açıklamada; “Bizim, dedemizden ya da dedelerimizden, bize hiçbir mal-mülk veya miras kalmadı. Onların Vakıfları vardı. Malları-mülkleri, hep Vakıf malı oldu.” demişti.
Ve, yasal yönden de hiçbir hak talebinde bulunmamıştı. Hanedanın diğer mensupları da, böyle bir hakları olduğunu hiçbir zaman söylemediler ve hukuki hiçbir girişimde de bulunmadılar.
Daha da önemlisi, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan hemen sonra hazırlanan 1924 Anayasası’na bir hüküm konularak, “Osmanlı hanedanı mensuplarının badema (bundan sonra), ecdadına dair maddi-manevi hiçbir hak talebinde bulunamayacakları” açıkça hükme bağladı.
Hal böyle iken bu çıkarcılar; “Belki bir şey buluruz, ortaya çıkarıp biz de kaparız.” diyerek, külleri yeniden karıştırmaya başladılar.
Eğer, bu küllerin içinden bir şey bulup çıkarırlar da, bu sahtecilere verirlerse, ben de hakkımı aramaya kararlıyım.
Çünkü, ben de Osman Gazi’nin torunuyum.