12 yıldan beri ülkeyi yönettiğini sanan bu siyasi teşekkül, hem devletin malına, hem de milletin canına çok zarar verdi. Buna rağmen, onlara oy vermeye devam ediyoruz. Demek ki, kusur sadece onlarda değil
“Torba Kanun “diye, bir kanun modeli icat ettiler. Diyelim ki, bir konuda bir kanun tasarısı ya da teklifi hazırlanıyor. Usulen Komisyonlarda görüşülüp, iktidar partisinin oylarıyla Meclis Genel Kurulu’na geliyor.
İşte, ne olursa ondan sonra oluyor. Meclise “Torba” olarak gelen tasarı ya da teklif “Çorba” olarak Meclisten çıkıyor. Kimilerine göre sadece çorba değil, aynı zamanda “aşure” oluyor. Çünkü, iktidar Milletvekilleri rüyasında gördükleri çıkarlarına uygun her maddeyi, bunun içine atıyorlar ve böylece torbayı dolduruyorlar.
Bu tespitten sonra, gelelim asıl konumuza. Manisa’nın Soma İlçesinde, daha önce de bir maden faciası yaşadık ve 301 vatandaşımız canını kaybetti.
İktidar esti, gürledi. “Kanları yerde kalmayacak. İhmali olanlar, en ağır biçimde cezalandırılacak.” dedi. Bir de baktılar ki, Ocağın Sahibi partinin yandaşıymış. Göstermelik bir-iki tutuklamadan sonra, adamlar kurtuldu, olay da unutuldu.
İşçilere de, teselli mükafatı gibi kimi yardımlar yapılarak, olay küllenmeye bırakıldı. O kadar ki, halkın yaptığı o muazzam yardımların bile çok azını dağıttılar ve olayı kapattılar.
Bu, ilk örnek değildi ve son olmayacağı da belliydi. Belli olan başka bir şey de, bu tür felaketlere sebep olanlar, hep partinin yandaşı çıkıyordu. Ve, hiçbir ceza almadan kurtuluyorlardı.
Nitekim, geçen ay Mecidiyeköy’de yaşanan asansör faciasında da, suçlu inşaatın sahibiydi. Ancak o da, Tayyip Bey’in İmam Hatip’ten sınıf arkadaşıydı.
Ve, bu olayda da, % 100 kusurlu olan Torunlar İnşaat’ın sahibi hakkında, tıpkı 17-25 Aralık Yolsuzluk Operasyonu’nda olduğu gibi, Savcılık Takipsizlik Kararı veriyordu.
İŞE YARAMAYAN TORBA KANUN
İktidar, yeni çıkardığı bir Torba Kanun’la, bu defa işçilere -sözüm ona- yeni haklar getiriyordu. Mesela, bu tür facialara karşı işverenin sıkı önlem alması, devlet yetkililerin de, bu önlemleri denetlemesi gerekiyordu.
Bu son faciada, İşveren ne bir önlem aldı ne de kanunun hükümlerine uydu. Devlet de, denetimini yapmadı. İşçilerin, yemeklerini maden ocağının dışında yemeleri ve yemeğin işveren tarafından temini zorunlu olduğu halde, İşveren bunu kabul etmedi. Kanuna direnip, ocağını kapattı.
İşsiz kalan vatandaşların isteği üzerine ocağı yeniden açtı, ama yine hiçbir tedbir almadı. Kanuna ise, hiç uymadı. Çünkü, o da iktidar partisinin maruf bir yandaşıydı. O sebeple, kanun filan takmıyordu.
KANLARI, YERDE KALMAYACAK (MIŞ)
Ve olanlar oldu.18 vatandaşımız sular altında kaldı. Tam da, dışarıda yemeleri gereken yemeklerini, ocağın içinde yerken sele kapıldılar.
İki Bakan, olay yerine geldi. Onları televizyonlarda görünce, kurbanını parçalarken timsahın akıttığı gözyaşlarını hatırladım. Sonra, Cumhurbaşkanı ve Başbakan geldiler. Yine; “Kanları yerde kalmayacak” gibi laflar ettiler. Tıpkı, terör örgütünün katlettiği şehitlerimiz için söyledikleri gibi.
Bu sözlere, halkın hala inandığını sanıyorlardı. Oysa, 18 can pisi pisine gitmişti.
Değerli okuyucularım; haksızlık etmeyelim. Biz, sadece onların kusurlu ya da suçlu olduklarını sanıyoruz. Ama, öyle değil. Kusurun önemli bir kısmı bizde, yani bu millette. Bize yaşattıkları bütün bu felaketlere rağmen, onlara hala oy vermeye devam ediyoruz.
Yüce yaradan kutsal kitabında; “Ben, aklını kullanmayanların üstüne pislik yağdırırım.” diyor. (Yunus Suresi, 100’ncü Ayet)
Bize, kim daha ne desin ki?