|
||
Saf'ını belli etmek! | ||
Haberi | ||
Saf; toplumsal algı olarak; cahil, hayattan bihaber, dünyadan kopuk anlamlarına geldiği gibi, bir duruş, yer belirleme anlamına da gelmektedir. Saf denilince insanlarımızın ilk aklına gelen birinci anlamı olmaktadır. Ve bu anlamına alaycı, hafife alma, dalga geçme gibi tepkilerle karşılık verilmektedir. Oysaki her şeyin safı, tabiliği, bozulmamışlığı, genetiği ile oynanılmayanı tercih edilirken, insanımızın saf, tabii, doğal, özüne yakışır hal ve tavırlarda bulunmasına küçümseyici bir anlam yakıştırılmaktadır. ‘insanın safı makbul değildir’ anlayışı hakimdir. Saf olmak mı, her şeye safça yaklaşmak mı? En doğrusu derseniz kanaatimce saf olmak ya da safça davranmak, her iki yaklaşımı da yerli yerinde kullanmak diyebiliriz. Aşkın insan, seçilmiş varlık olan olması gereken bizler, yerinde ve zamanında bu halleri gerçekleştirdiğimiz de asıl misyonuna dönük davranmış oluruz. Bazen ensemize inen bir tokatın kimden geldiğine bakmayarak asıl vurduranı düşünmek, bazen ayağın sürçmesi ile burnun kanamasını, yol buzukluğu ya da yürüyüşümüze vermek yerine ikaz içerikli algılamak ve bazen de en önde olmak istemediğimiz halde bize önde bir duruş ve sadakat bahşedeni bilmek, en doğru saflıktır. Doğruyu söylemek kadar doğru bir şeyin olmadığı gibi, doğruyu her yerde söylemekte bir o kadar yanlıştır. Bunun dengesini kuran bir insan bence saftır. Hem de safını belli etmiş bir saftır. Bazen gerçeği bilirsiniz ama bilmez gibi davranırsınız, duyarsınız ama sağır gibi davranırsınız. Bu sizin korkak ya da ilk anlamı ile saf olduğunuz sonucunu vermez. Her şeye cevap vermek, herkese laf yetiştirmek gibi bir görev ve sorumluluğunuzun olmadığını bilmek ise saf, kaliteli, pırlanta bir özelliktir. Aksi taktirde takiyye yapmış, karşınızdakini kandırmış, aldatmış olursunuz. Böyle düşünen ve yaşayan bir insan da, saflık; yerini açıkgözlülüğe, düzenbazlığa ve hainliğe bırakır. Bir de saf’ın duruş, konum, yer anlamı vardır ki; bu anlamına göre her bir insan, kendisini içinde gördüğü, değerlendirdiği bir safı vardır. Saf'ını düzgün ve sık tutanlar her zaman, boşluğa düşmekten, nefsine uymaktan ve dünyaya dalmakta kendisini muhafaza etmiş olur. Saf’ın doğrusu; insanın ahiretini de hesaba katan bir çizgidir. Günümüzde birçok insan safı konusunda, acaba bana ne derler, aynı karede görülürsem önümü keserler mi gibi saflarında boşluklar bıraktıkları görülür. Ancak insan, kendi duygu ve düşüncesine uygun belirlediği safında, en küçük bir boşluk bıraktığında beklentilerine, zaaflarına, korkularına yenik düşerek hayatını berbat eder. Oysaki insanların insan olduğu dönemlere ait hakikatlerin dile getirilmesi ne kadar önemli ise, günümüzde ve geleceğimiz adına da insan olmak için safiliği, özü, bulaşıksızlığı yakalamak için bir kez daha ‘vira bismillah’ deyip kendimize gelmek de bir o kadar önemlidir. Bugün insan olan insanların sesleri, diğerlerinden daha az çıkıyorsa, bu onların saf ve iyi niyetlerinin baskın oluşundandır. Yoksa olay ve hadiseler karşısında vurdumduymazlıkla, onların anladığı şekilde saflıkla hiçbir alakası yoktur. O içten içe yanar, kaynar, kıvamına erer, erdiğinde de öyle bir çıkar ki; etrafına net, saf bir aydınlık sunar. Ve yarınları imar edecek er oğlu erler de bu tarz içten yanmalı motorlar gibi, yanıp tutuşan ama etrafına bir tek kıvılcımla dahi zarar vermeyen, onları doğru safta birleştirme adına ter ve gözyaşı dökerek geleceği mamur eder. Örneklerini hep kendi içinden gördüğümüz ve görmeye de devam edeceğimiz saf gönüller; etraflarındaki birtakım marjinallerin aptallık ediyorlar, delilik yapıyorlar, ömürlerinin en güzel yıllarını mahrumiyet içerisinde geçiriyorlar şeklindeki etkileme amaçlı sözleri karşısında saflarını en net biçimde belirlemiş olmanın saflığı içinde ‘Kalbim, bir güvercin kalbi gibi titrerken adından, Ne olur sana ulaşmam için bir tüy ver kanadından…’arzusu ile derinleştikçe derinleşen bir keyfiyete ulaşırlar. Bu hali bilmeyen, hissedemeyenler de bu tür insanlara saf ve saflık ediyorlar türkülerini söylemeye devam edecekler.
|
||
|
||
Etiketler: |
|