Usta diyor ki: "Gölgeye girenin gölgesi olmaz. Adam olan çıkar güneşe, kendi gölgesini kendi yapar." Yine, Usta diyor ki, “Ölmemek elimizde değil ki bizim. İyi yaşamak beni tek korkutan…”Birinin, kendini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini anlaması ve bu durumu ona iletmesi sürecine “empati” diyoruz. Empati kurduğunuz zaman karşınızdaki kişiyi daha iyi anlayabilirsiniz.İyi yaşamak, uyarıcı ve kışkırtıcı bir slogan… Kime göre, ne anlama geldiği değil. Önemli olan iyi yaşamaya yönelmek. İnadına pozitif kalmayı kafasına koymuş birinin bu direnci, bütün negatif düşüncelere karşı dikilmiş bir sancak değil midir?
“İyi yaşarsam, bütün dünya iyi görünür gözüme” diyorsa bir insan, günlük sorunlara göre ayarlanmış saatini yeniden gözden geçirir. “Bugün şunu sorun haline getirmeliyim”, “Bir saat sonra şu konuyla ilgili tartışmalıyım”, “Akşam eve gittiğimde mutlaka bunun hesabını sormalıyım” diyerek gününü dilimlere ayırmayı seven bir toplumda yaşadığımızı unutmadan, “Evet, bugün her şey çok güzel olacak”, “Seni çok özledim”, “Ne kadar iyi görünüyorsun” diyerek sokağa çıkmak erdemini göstermeyi denemeliyiz. En azından iyi olmaya, pozitif düşünmeye odaklanarak ve bütün olumsuzlukların kendi dışımızda tasarlanıp uygulandığını kabul ederek bunu denemeliyiz. Daha da önemlisi, bu sorunların sadece sonuçları bakımından bizi daha çok ilgilendirdiğini hatırlamalıyız.
İyi yaşamanın sırrı bizim elimizde. “Neyi, ne kadar, niçin ve ne zaman istiyoruz?” sorularını sorduğumuz andan itibaren kendimizi çözmeye başlıyoruz demektir.
ZAMANI İYİ KONTROL ETMEYİ BECERMEK BİR ERDEMLİK
Sokağın kibrine karşı durmayı, kendi iç sesimizi dinlemeyi, aynalarla konuşup kendimize çeki-düzen vermeyi, makul şeyler istemeyi ve zamanı iyi kontrol etmeyi becermek bir erdemdir…
Ünlü filozof Diyojen, dar bir sokakta kibirli bir adamla karşılaşmış. Sokak o kadar darmış ki, birinin geçebilmesi için, diğerinin kenara çekilip yol göstermesi gerekiyormuş. Kibirli adam, küçümseyerek baktığı filozofa dönerek:
- Ben serseri birine asla yol vermem, diye diklenmiş.
Diyojen, kibar bir şekilde kenara çekilip reverans yaparak eliyle yol göstermiş ve cevap vermiş:
- Ben veririm…
İşte bu ve bu örnekte kaybeden kim oldu?
Öfkelerimizin elinden tutarak, sokağı hallaç pamuğuna çevirerek, işyerinde korkunç bir kriz odağı olarak, evin en çekilmez bireyi haline gelerek kendimizi nasıl çözeceğiz ve nasıl yararlı olacağız?
Kısacası, “İyi yaşamak”
İyi olmak kadar iyi davranmak da…
Önemli olan "Nasıl gördüğümüz"