İnsanlarla iyi bir iletişim kurup kuramadığınızı anlayabilmek için, önce kendinizi ne ölçüde o insanlara gösterdiğinizi bilmeniz gerekir. İnsanın kendini tanıması, çoğu zaman davranışlarının bilinçdışı kaynaklarının bulunması olarak düşünülür. Oysa büyük bir yanılgıdır bu. İnsanın kendini tanıması, bilinçdışı kaynaklarının bulunmasından çok, insanın kendi ruhsal süreçlerinin işleyişini ve bilinebilen içeriğini bilmesidir.
Toplumların gelişmesi için kendini tanıyan ve olduğu gibi kabul eden insanlara gerçekten ihtiyaç var. Kişiler enerjisini başkalarını suçlamaya değiş, ilişkilerini nasıl iyileştireceğine ve sorunları nasıl çözebileceğine harcar. Oysa insan kendini ne kadar çok tanırsa, o kadar kendinden memnun olur.
Kendini tanıma ve kendini olduğu gibi kabul etme birbirine paralel gelişir. İnsan kendini ne kadar çok tanırsa, o kadar kendinden memnuniyeti artar. Kendini olduğu gibi kabul etme, dürüst bir davranıştır. Bu davranışı, kendini tanımadan gerçekleştirmek çok zor.
Kendini tanıyan ve kabul eden insanın, duruşu ve bakışı güven verir. Başkaları onun yanında kendilerini değerli ve onurlu hisseder. O konuştuğu zaman, başkaları onun önemli ve değerli bir insan olduğunu hemen sezerler. Kendisini olduğu gibi kabul etmenin başkaları üzerinde böylesine bir etkisi vardır. Kişinin kendi kendini aldatmaması ve olduğu gibi görmesi onu enerjik yaptığı gibi etrafındaki insanları da onurlu kılar. Ayrıca onların enerjisini de daha da artırır. Bu yüzden toplumların gelişmesi için kendini tanıyan ve olduğu gibi kabul eden insanlara gerçekten ihtiyaç var.
O halde mutlu ve başarılı olmak için kişi nelere sahip olduğunu bilmeli. Ayrıca kendini ve çevresini olduğu gibi kabul edebilme sanatını öğrenmek zorundadır. Kendini tanıyan insan, değiştirilmesi gereken ve denetimi altında bulunan işleri kimseyi suçlamadan değiştirmeye çalışır. Enerjisini başkalarını suçlamaya değiş, ilişkilerini nasıl iyileştireceğine ve sorunları nasıl çözebileceğine harcar.
Kendini tanıyan kişi gerçekçidir. Her zaman doğru bildiği değerleri hayatına geçirir. Pişman olacağı işlere girişmez. İhtiyaçlarını bilir ve onları temel ilke ve değerleri doğrultusunda karşılamaya çalışır.
Kendini tanıma, beraberinde kendini geliştirmeyi de getirir. Bilgi ufkunu genişletirken, yeteneklerinin sınırlarını da zorlar ve gelişir. Geliştikçe kendini tanıma gücü de artar. Öğrenmekten mahrum kaldığımız zaman gelişmemiz ve kendimizi tanımamız durur. Kendimizi tanıdıkça hangi alanlarda bilgi ve beceriye ihtiyacımız olduğunu da tespit etmiş oluruz. Kısaca bilgimizi arttırdığımız oranda kendimizi tanırız ve olduğu gibi kabul ederiz.
Acaba insanı kendini tanımak ve kabul etmekten alıkoyan sebepler nelerdir?
Bu sebeplerin başında, günlük hayatın meşguliyetleri, nefsin istekleri ve hırs, tamah, kıskançlık gibi olumsuz duygular gelir. Bu duygular kişinin içindeki sevgi yollarını kapatarak onun yanlış seçim yapmasına sebep olurlar. İnsana doğru seçim yapması için akıl ve akla uygun sorumluluk verilmiştir. Akılsızlık ve ahmaklık insan için çok kötü bir durumdur; çünkü böyle bir insan varlığının farkında bile değildir. Akıl olmayınca gelişigüzel seçimler yapar ve genellikle nefsinin emrine girer. Böylece kavrama, anlama, hatırlama ve muhakeme yeteneklerini kaybeder. İnsanın bu şartlarda kendisini tanıması da mümkün değildir.