Cumhuriyet Halk Partisi’nden söz ediyorum. Bu sözcük, sadece onların lügat’ında var. CHP’liler, her kafası kızdıklarında, bunu bir silah gibi kullanıyorlar.
“Çatı aday”daki başarısızlık, CHP’yi yine karıştırdı ve bir Kurultay krizine soktu. Onlar, bu tür toplantılara “Kongre” yerine, geleneklerine uyarak hep “Kurultay” diyorlar. Ve her kurultay, Genel Başkan’a hesap sormak ya da onu devirmek, değiştirmek için yapılıyorsa da, bu defa da maksat şaşmadı.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun parti yetkililerine danışmadan, MHP ile bir olup çıkardıkları Cumhurbaşkanı adayı kaybedince, şimdi faturayı Kılıçdaroğlu’na çıkarmak istiyorlar.
Haksız da değiller. Parti yetkililerinin ve taraftarlarının benimsemediği bir kimseyi dayatmak, kimsenin hoşuna gitmedi. Daha doğrusu, Genel Başkan’ın bu tavrını, çevresine karşı bir güvensizlik ve saygısızlık olarak nitelediler.
Ne var ki, sadece bu olayda değil, partinin uğradığı her başarısızlıkta “Kurultay” yapılması gündeme geliyor ve eteklerdeki taşlar boşaltılıyor.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Bu yazıyı, iki gün önce yani Cumartesi günü kaleme aldım. Kılıçdaroğlu, Kurultay’a bu iki gün içinde karar vereceklerini ve bundan kaçmadığını söylüyordu.
Karar kesinleşirse, Kurultay’ın önümüzdeki Ekim ayı’nın başında yapılacağı anlaşılıyor. Kurultay, toplam 1180 delegesi olan partinin, delege sayısının yarısının imzası ile toplanabiliyor. Yani 591 imza yetiyor.
Yapılan yorumlara ve tahminlere göre, Kılıçdaroğlu’nun dinlendirileceği, yani aday gösterilmeyeceği anlaşılıyor. “Darısı, Devlet Bahçeli’nin başına” deniyor.
Adaylar içinde bulunan Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun favori olduğu, diğer adaylarınsa şimdilik Muharrem İnce’yle Emine Ülker Tarhan olduğu söyleniyor. Deniz Baykal’ın, yeniden şansını deneyebileceğini söyleyenler de var.
Bir kişinin aday olabilmesi için toplam delege sayısının % 10 u tarafından, yani 118 kişi tarafından teklif edilmesi gerekiyor.
NE OLACAK BU CHP’NİN HALİ?
Bu kafayla giderlerse, pek de iyi olmayacak. Onların “parti içi demokrasi” dedikleri söylem, birbirleriyle didişmekten öteye gitmiyor.
Onlar, iktidara karşı değil, kendilerine karşı muhalefet yapıyorlar. Sadece şimdi değil, geçmişte de Genel Başkanlarına ve parti yönetimine karşı sadakat göstermediler, göstermiyorlar.
AKP’nin başarılı olmasının önemli sebebinin, böyle bir sadakatten ileri geldiğini göremiyorlar.
Onların bu iç didişmelerini gören iktidar partisi de, kendi partilileri de, eylemlerini de, söylemlerini de ciddiye almıyorlar.
Oysa, Kemal Kılıçdaroğlu’nun tespitleri, söyledikleri ve iktidara karşı ortaya attığı bütün görüşleri dosdoğru. Maksadını da, güzel ifade ediyor. Ancak, partisi tarafından yeterince desteklenmiyor.
Tüm partilileri, Tayyip Erdoğan’a kayıtsız şartsız “biat” ederken, CHP’nin çatlak sesleri, Genel Başkanlarının gücünü kırıyor. Böyle siyaset yapılmaz.
Bakalım, bu Kurultay’dan ne çıkacak?
Açılış Töreni’ne Katılmayacakmış
12’nci Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, Barolar Birliği Başkanı katıldığı takdirde, 1 Eylül’de yapılacak olan yeni Adli Yıl’ın açılış törenine katılmayacakmış.
Sebep, Metin Feyzioğlu’nun Danıştay Töreni’nde onu kızdıran konuşması.
1943 yılından beri, her yıl Adli Yıl bir törenle açılıyor ve o günden beri Baro Başkanları bu törene katılıyor ve konuşuyor. Çünkü Başkan, savunmanın bütün Türkiye’deki temsilcisi. Ve, yargının bir parçası.
Cumhurbaşkanı, bu törene katılmayabilir. Ancak, Baro Başkanı’nın katılmaması gelenekleri bozar, yargıyı gölgeler.
Bu yazının kaleme alındığı sırada Yargıtay Başkanı yaptığı açıklamada, bu durum karşısında oturup bir karara varacaklarını ve daha sonra açıklayacaklarını söyledi.
Umarım, Cumhurbaşkanı’nı hoşnut etmek için yanlış bir karar alıp, zaten bölünmüş ve hırpalanmış olan Yargı Kurumu’nu, biraz daha bölüp hırpalamazlar.