|
||
Ekmeğimizle Oynuyorlar ! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Başbakan; “Sofranızdan beyaz ekmeği kaldırın.” deyince, gıda boyacılarına gün doğdu. Kepekli, Tam Buğday, Çavdar, Mısır, Yulaf ve Tahıllı Ekmek adı altında vatandaşa ekmeği boyayarak yediriyorlar. İçine katılan kimyevi maddeler de cabası. Ekmek, sofralardan hiç eksik olmayan temel gıda maddemiz. Özellikle bizim toplumumuzda, ekmeksiz bir sofraya oturulması düşünülemez. Çok iyi hatırlıyorum. 80’li yıllara gelinceye kadar, ekmeğin gramajı ve fiyatı üzerinde kimi tartışmalar yapılsa da, kalitesi üzerinde ciddi hiçbir tartışma yapılmazdı. Kullanılan unun içine sadece, “maya, tuz ve su” katılarak yapılan ekmek, katıksız bile yenirdi. Bu temel gıdamız. tabii kokusuyla kimi yerlerde “has ekmek” olarak da anılırdı. Devir mi, yoksa insanlar mı değişti? 80’li yıllara gelindiğinde, ekmek üzerinde bir takım oyunlar oynanmaya başladı. Büyük şehirlerde örgütlenen fırıncılar, önce ekmeğin fiyatı ve gramajı üzerinde oynamaya başladılar. Daha sonra da, kalitesini bozdular. Kimi tıp otoriteleri, ekmeğin şişmanlık yaptığını öne sürünce, fırıncılar bu kere “diyet” amaçlı ekmek üretmeye başladılar. Başladılar, ama ekmeğin için ne buldularsa karıştırdılar. Şişmanlığı önlesin diye katılan bu kimyasal maddeler, bu temel gıdamızın besin değerini ortadan kaldırdığı gibi, ekmeği bir hastalık unsuru haline getirdi. EKMEK’TE, NELER YOK Kİ? Önce, buğdaydan yapılan beyaz unun kilo yaptığı söylenince, un fabrikaları çavdar ve yulaf unu üretmeye başladılar. Buğday ununu da, bu defa “Tam buğday” adıyla öne çıkardılar. Yetmedi, unu eleyip, “kepekli ekmek” yapımı için, kepeğini ayrı satmaya başladılar. İşte, ne olduysa ondan sonra oldu ve yeterli tahıl bulunamayınca gıda boyacılarına gün doğdu. Ve, unların içine, “gıda boyası” katılmaya başlandı. Bunda, fırıncıların günahı yoktu. Çünkü bu hileyi, fırıncıların talebini karşılayamayan Un Fabrikaları yapıyordu ve hala yapıyorlar. Piyasada, “ucuz ve pahalı” olmak üzere, iki türlü gıda boyası var. Pahalı olanları kontrollü ve insan sağlığına zararlı değil. Özellikle, pasta, şekerleme ve benzeri tatlılarda kullanılıyor. Ucuz olanlarına ise, bu işi iyi bilenler gıda boyası değil “kumaş boyası” diyorlar. İşte, iddia edilen o ki, Un Fabrikaları bu ucuz olanı kullanıyorlar. Her gün yediğimiz ekmeğin un’unu, bu boyalarla boyuyorlar. Bütün fabrikalar böyle mi yapıyor? Orasını bilemem. Orasını, bunları denetlemekle yükümlü olanlar bilir. Daha doğrusu, bu konuda yetkili olan ancak etkili olamayan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bilir. Ekmeğimizin içine sadece boya katılsa, buna razıyız. Bakın daha ne türlü kimyasallar katılıyor. “Malt özü, Kavrulmuş malt, koruyucu adı altında Kalsiyum propiyonat, Emülgatör, Enzim, Gluten, Soya unu, Bitkisel margarin, Sodyum stearol, Laktat, Yağ asitleri, Mono ve diasetil, Tartarik asit esterleri, Kalsiyum karbonat, Fungal alfa amilaz, Sorbik asit, Askorbik asit, Keten tohumu, Haşhaş tohumu ve daha niceleri!” Bütün bunlar, ekmeğin bayatlamaması, uzun süre vitrinlerde kalması, böylece geri dönmemesi için yapılıyor. Halkın sağlığı pahasına, yeter ki fırıncı ve satıcı zarar etmesin. İLÇEMİZDEKİ DURUM İlçemizde, doğrudan ekmek üreten 9 adet fırın var. Kimilerini, izin alarak gezdim. Herkesin denetimine açık olması gereken fırınların üretim mahalline, nedense kimseyi sokmuyorlar. Bu durum, tüketici de haklı bir kuşku yaratıyor. Bu yasaklama “hijyen” amaçlı olsa da, tedbir alınarak meraklı olanlara pek ala gezdirilebilir. Böylece fırınlar,“denetimden kaçıyormuş” gibi görünmezler. Benim ziyaret ettiğim birkaç fırında, olumsuz bir durum görmedim. Ancak, ilçemizde de yetkililerin ciddi bir denetim yapmadığı ortada. Olumlu bir örnek vermek gerekirse, Çarşı meydanında ve Ziraat Bankası’nın karşısında üretim yapan Musa Aşık’a ait “Merkez Odun Ekmek Fırını”, “hijyenik ve katkısız ekmek” yapımında çok iddialı. Fırının her tarafını gezdim. Ekmeğin görünümü ve tadı da, bu iddiayı doğruluyor. Uzun yıllardan beri fırında çalışan Metin Kanat’ın şahsında bütün çalışanlarını, üretim yerinde kutladım. Onlar da, kaliteyi bozmama yönünde kararlı olduklarını söylediler. TARIM BAKANI NE DİYOR? Bizdeki Bakan’lara öteden beri; “Onlar bakarlar, ama görmezler.” deniyor. Mesela, bunlardan biri Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı’dır. Bakan Bey, geçen hafta yaptığı açıklamada, ekmek konusunda doğru şeyler söyledi ve dedi ki; “Ekmek; maya, tuz ve su’dan yapılır. İçine başkaca hiçbir şey katılmaz.” Peki, ama bu katılanlar ne? Buradan kendisine soruyorum. Denetimle görevli ve yetkili en büyük kamu otoritesi olduğunuza göre, “Beyefendi, neden ciddi ve sürekli denetimler yaptırmıyorsunuz? İl ve ilçe Müdürlüklerinizin görevi nedir? Şimdiye kadar yaptırdığınız denetimlerde kime, ne yaptırım uyguladınız? Halkın sağlığı ile oynayanlar hakkında, hangi caydırıcı tedbirleri aldınız?” Sorulacak başka sorular da var. Değerli okuyucularım, düşünür gibi görünseler de, bu ülkeyi yönetenlerin halkın sağlığını filan düşündükleri yok. Görünen o ki, iktidara yandaş ve yalakaların çıkarları, halkın sağlığından önce geliyor. İşte görüyorsunuz, temel gıdamız olup, onsuz yapamadığımız “ekmeğimizle sürekli oynuyorlar.” Fiyat ve gramaj oyunlarına artık alıştık, ama boyalı unlarla olan sağlığımıza oluyor. Fiyatına gelince; İstanbul’da ekmek düz ara 1 liradan satılıyor. İlçemizde ise, 70 kuruştan 80 kuruşa çıkarıldı. Ağırlığında, hiçbir artış yok. Şimdilik Halkımız adına Fırıncılardan dileğimiz, un aldıkları fabrikaları iyi seçsinler. “Daha ucuz” diyerek, “katkılı ve boyalı” unları almasınlar. Eğer katan varsa, kabartma maddesi dahil unun içine, (hiç değilse bundan sonra) “maya, tuz ve su” dan başka hiçbir şey katmasınlar. *** Diyanet İşleri Başkanı’na, Hiç Yakışmamış! Bir “Bilim adamı” üstelik “Din adamı”ysa, kelimeleri düzgün seçmeli ve ağzından çıkanı, kulakları mutlaka duymalıdır. Eğer, bu kişi ayrıca Diyanet İşleri Başkanı ise, bu lazımeye iki kere dikkat etmelidir. Üç gün önce İzmir’i ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı’mız İzmirli’ler için aynen; “İzmir’in, farklı bir dindarlığı var. Ve, bu dindarlığın, irfan geleneğine ihtiyacı var.” demiş. Başkan öncelikle, İzmirli’leri öteki yörelerin dindarlıklarından olumsuz yönde soyutlamış. Peşinden de, dinsel bir ihtiyaçları olduğunu söyleyerek, İzmirli’lerin din anlayışlarında bir noksanlık olduğunu ifade etmiş. “İrfan geleneği ihtiyacı”ndan söz ederek, İzmirli’lerin bilme, anlama ve gerçekleri sezme kültüründen yoksun olduklarını söylemiş ki, dinde tefrika yaratabilecek bu sözler, Sayın Başkana hiç yakışmamış. Hatayı, sonradan düzeltmek istese de, özrü kabahatini örtmemiş. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.