Moved Permanently

      “Ulu Önder Atatürk’ün 1923’de kurduğu, uğruna on binlerce şehit verdiğimiz, kan ve gözyaşı döktüğümüz, umutlarımızı bağladığımız Devleti kaybettik.

       11 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı ve onun sızmasına göz yumduğu Fethullah Gülen Cemaati yüzünden, devletin çivisi çıktı. 17 Aralık Operasyonu, iktidardakilerin ve akrabalarının diz boyu yolsuzluğa battığını, Yargı ve Emniyet’in ise, Cemaat’in eline geçtiğini ortaya koydu.

      Cemaat’in yargısı, AKP’nin Polis’ine söz geçiremedi. Devlet, görülmemiş bir kaosun içine düştü. Mecliste tekmeler havada uçuşuyor. Döviz, aldı başını gidiyor. Siyasetçiler, birbirlerine çamur atıyor. Kasetler, tepeler sızdırılıyor.

      Kurumların içindeki paralel yapı (Gülen Cemaati) temizlenirken, buralara Süleymancılar ve Menzilciler gibi başka paralel yapılar yerleştiriliyor.

      Sınırımızda, El-Kaide ve PKK cirit atıyor. Haksız yere Cezaevi’nde yatan Komutanlarımızın ne olacağı ise, belli değil.

                 MEMLEKET YASTA, ACIMIZ BÜYÜK.

                     DEVLETİN  RUHUNA  EL-FATİHA !

                                                    ***

      Değerli okuyucularım, bu iktidar döneminde ne yazık ki devletimizi kaybettik. Devlet, bunların sayesinde, bunların çabaları ile devlet olmaktan çıktı.

      Hiçbir iktidar döneminde, devlet bu duruma düşmedi. Devletin otoritesi, bu kadar ayaklar altına alınmadı. Devletin yargısı, bu kadar hakaret ve zulüm görmedi. Otoritesi bu kadar güçsüz ve aciz duruma düşürülmedi. Devletin parlamentosu, bu kadar saygınlık kaybetmedi.

       Devletin kurumları bu kadar yıpratılmadı. Devletin memurları, bu kadar partizanlığa bulaştırılmadı.

      Devletin parası ve malları bu kadar çarçur edilmedi. Devletin kanunları, bu denli ayaklar altına alınmadı.

      Halkımız, “Bizden olanlar ve olmayanlar” diye ikiye bölünmedi. Komşularımızla, bu kadar düşman hale getirilmedi. Dünyadaki itibar ve saygınlığımız, bu denli örselenmedi.

      Ve, hiçbir siyasi iktidar döneminde, bu kadar büyük hırsızlık ve yolsuzluk yapılmadı.

       Say, sayabildiğin kadar ...

         BAŞBAKAN, BÖYLE NASIL KONUŞABİLİYOR ?

      Partilerin, her Salı günü yaptıkları Gurup Toplantıları’nda, bu hafta Başbakanı sonuna kadar ve çok dikkatli dinledim.

       Hayretler içinde kaldım. Bir Başbakan’ın, bu denli “pişkin” olabileceğini ve milleti bu denli “saf” yerine koyabileceğini katiyen düşünemezdim.

      O Başbakan ki, tam dört Bakanını “yolsuzluk” suçlamasıyla kabineden uzaklaştırmış. Çocukları, rüşvet paralarıyla birlikte suçüstü yakalanmış, hapiste yatıyorlar.

       Tayin ettiği İmam Hatipli Banka Genel Müdürü 4,5 milyon dolarla evinde basılmış, hapiste yatıyor. Kendi oğlu, yolsuzluk suçlamasıyla ifadesi alınmak için aranıyor, ifade vermeye gitmiyor. Bir Bakanı çıkıyor ve, “Kanunsuz bir iş yaptıysam, Başbakan’ın emriyle yaptım.” diyor.

        Ve daha neler, neler oluyor !

        Ama Başbakan; “Biz, iktidar olarak bu günlere dürüstlüğümüzle geldik. Yolsuzluğa, katiyen göz açtırmayız. Babamız, oğlumuz da olsa, yakasını bırakmayız. Bize komplo kuruyorlar.” mealinde bir sürü şaşırtıcı sözler söylüyor.

       Bu tür sözleri öyle bir söylüyor ki, topluma adeta meydan okuyor.

    Dinleyenler hayret ediyor, “Pes !” diyor, ama pes demek bir işe yaramıyor ki.

  MUHALEFET PARTİLERİ, GÖREVLERİNİ YAPMIYOR !

      11 sene Fethullah Gülen Cemaati ile can-ciğer olan iktidar, yollarını ayırınca şimdi onu yiyip bitirmeye çalışıyor.

      Artık, başına taş düşse, Cemaat’ten biliyor.

      Biliyor, ama o Cemaati yok etmek için yaptığı uygulamalar, çıkardığı  kanunlar, memlekette hukuk diye bir şey bırakmadı. Devletin çivisini değil, artık temelini bile söküp çıkarıyorlar.

     Kanunları, Türk halkını değil, kendilerini kurtarmak için yapıyorlar.

     Muhalefet, onların bu yaptıklarına karşı, hiçbir şekilde etkili olamıyor.

     Çünkü iktidar, Meclisteki çoğunluğuna güvenerek, muhalefeti asla ciddiye almıyor.

     Buna rağmen muhalefet partileri, iktidarın çıkarmak istediği kanunlar için kurulan bütün Komisyonlara katılıyorlar. Komisyonlarda muhalefet etseler bile, iktidar her yerde çoğunlukta olduğu için, dilediği kararı alıyor ve o kanunu çıkarıyor.

       Muhalefet, bu komisyonlara katıldığı için, kararlar ve kanunlar muhalefetin de katılımıyla çıkmış oluyor ve demokratik bir iş yapılmış gibi gösteriliyor.

       İktidar, böylece muhalefeti istediği gibi kullanıyor, muhalefet de kendini kullandırmış oluyor.

       Oysa, bu denli hukuk dışına çıkan bir iktidarın, yine hukuk dışı olan kanun ve kararlarına karşı muhalefetin o komisyonları boykot edip, katılmaması gerekiyor.

       Amaaa, nerde o muhalefet ?

                        TIPKI,  BUFALO’LAR  GİBİ  OLDUK !

    Sizi bilmem ama ben, televizyonlardaki “Hayvan Belgeselleri”ni, büyük bir merakla ve keyifle izliyorum.

    Yüce Yaradan’ın, bütün yarattıklarında bir hikmet görüyorum.

  Yaradan, insan olsun, hayvan olsun, bütün yarattıklarına kendilerini korumaları için bir silah, bir savunma mekanizması  ya da özel bir yetenek vermiş.

    Kimi hayvanlara  düşmanından kaçarak kurtulma yetisi verirken,  kimilerine kuvvetli diş, zehir ve boynuz vermiş.

     Bizim Manda dediğimiz Bufalo’lara ise, çok kuvvetli boynuzlar vermiş. Onları ayrıca, güçlü kuvvetli birer bedene sahip kılmış.

      Şimdi şu garabete bakın. İki ya da üç Aslan, yüzlerce Bufalo’dan oluşan bir sürünün peşine düşüyor. Sürü kaçıyor, Aslanlar kovalıyor. Öyle bir kaçıyorlar ki, arkalarına bile bakmıyorlar.

      Aslanlar, bir Bufaloyu sürüden ayırıyor ve üstüne çıkıp, devirmeye çalışıyorlar. Öldürüp, yiyecekler.

      Sürü, çok değil olayın 5-10 metre yakınında durup, hemcinslerinin verdiği mücadeleyi seyrederken, kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.

    Aslanların üstüne yürüseler, aslanlar bırakıp hemen kaçacaklar. Kaçmazlarsa, sürünün boynuz darbeleriyle delik deşik olacaklar.

     Ama, bunu yapmıyorlar ve sadece seyrediyorlar. Hemcinsleri, pes edip teslim oluyor ve öldürülüyor.

      Bugün, o Bufalo’nun başına gelen felaket, yarın başka bir Bufalo’nun başına geliyor.

      Değerli okuyucularım, memleketimizde siyasi iktidar, yolsuzluklarla beraber, halkımıza karşı büyük haksızlıklar da yapıyor.

      Bu güzelim memleketi, yaşanmaz hale getirdiler. Ortalık, rüşvet ve yolsuzluk rezilliğinden geçilmiyor. Sokağa çıkıp, bu duruma  tepki verenler, ya coplanıyor ya da biber gazıyla zehirleniyor.

      Biz de Türk halkı olarak, her akşam oturup televizyonlarda bu durumu seyrediyor ya da  iktidara yalaka olmayan gazetelerden öğreniyoruz. Ve, sadece  seyrediyoruz. Yani, Bufalolar gibi, sadece bakıyoruz.

      Oysa. biz Bufalo değiliz. Yüce Yaradan, hayvanlara içgüdüleriyle hareket imkanı verirken, bize akıl vermiş, düşünme yetisi vermiş.

      Bu yetiyi kullanıp, Bufalolar gibi olmadığımızı gösteremiyoruz.

     “Bizim, Bufalolar gibi boynuz silahımız yok ki kullanalım” demeyin sakın. Bizim, çok büyük ve çok güçlü bir silahımız var. “Seçim Sandığında oy hakkımız var.”

      Bundan büyük, bundan güçlü daha hangi  silahı arıyorsunuz?

      Ne olur, bu silahı iyi kullanalım ve 30 Mart 2014 günü, bu devleti ayağa kaldıralım !

       ,