Alçak gönüllü olmak ve hak edeni övmek, medeni olduğunu söyleyen herkesin insanlık görevidir. Alçak gönüllü olmayı “alçaklık” sananlarla, övüldükçe insanlara tepeden bakanlardansa, uzak durmak gerekir.
İkisi de Arapçadan gelen sözcüklerden “tevazu” alçak gönüllülük anlamında alçalmayı, “iltifat” ise, övmek anlamında takdir etmeyi anlatıyor.
Tevazu gösterene “mütevazi”, iltifatta bulunanlara da “mültefit” deniyor.
Mesela, konuşma sırasında alçak gönüllüler “çok mütevazi kişi” olarak tanımlanırken, birisi için övgüde bulunanlara “çok mültefit bir kişi” deniyor.
İkisi de yerinde yapılır ve kararında kalırsa, insanları hoşnut ediyor. Muhatabına güven ve huzur veriyor. Dozu iyi ayarlanmazsa, birisi kimilerini şımartırken, öteki kimilerini hakikaten alçaltıyor ya da üzerinde öyle bir iz bırakıyor.
İLTİFAT EDERKEN DE, ÖLÇÜYÜ KAÇIRMAYIN !
Hiç kimse, eleştirilmeyi sevmez. O eleştirme ki, azarlama ve kınamaya dönüşürse, kimi durumlarda kavga kaçınılmaz olur.
Övülmeyi ise, herkes sever. Başarılı olanı, yani hak edeni övmek, insan olmanın gereklerinden biridir. Biz bunu, çok defa severek yaparız. Layık olandan, övgümüzü esirgemeyiz.
İşte, burada ölçüyü kaçırmamak önemlidir. Çünkü, övülmeye fazlaca alışkın olan bir kimse, aynı şeyi bunu yapanlardan her zaman bekler. O kadar ki, beklediği övgüyü alamayınca, dostluklar zayıflar.
Burada dikkat edilecek husus, layık olanlardan övgüyü esirgememek, hak etmeyenlere ise, övgüde bulunmamaktır.
Bizdeki övgü (iltifat) konusu, çok defa “dalkavukluk” ya da şimdi çok yaygın olan “yalakalık” olarak ortaya konuyor.
Çıkar uğruna sergilenen yalakalığın, daha çok makam sahiplerine yapıldığını, özellikle iktidar gücünü elinde tutanlara yapılan yalakalığın, artık olağan hale geldiğini görüyoruz.
Görevlerim sırasında, uzun yıllar bu yalakalara çok rastladım. Bu sosyal hastalığın ayağa düştüğünü ve çok çeşitlerini gördüm ve yaşadım.
Mesela, Okul gecelerinde düzenlenen piyangoların büyük ikramiyesi, hep benim biletime çıkıyordu.
Bazen, “Bunu yapmayın, doğru değil ve dikkat çekiyor.” demek de fayda etmiyordu.
Gerçek olan şu ki, dün olduğu gibi bugün de, devletin önemli makamlarını ele geçirenlerin bir çoğu bu makamları hak ederek değil, siyasi aracılıkla ve hak edilmeyen iltifatlarla, yani yalakalıkla elde etmişlerdir.
Bir kamu biriminde, iyi bir yönetim sergilenmiyorsa iyi bilin ki, o yönetimin başı o makamı hak ederek değil, yukarıda anlatmaya çalıştığım sebeple elde etmiştir.
Konumuzu özetlersek, ucunda bir çıkar olsa da, hak etmeyeni övmek ne kadar yanlış ise, böbürlenenin karşısında alçak gönüllü davranmak da, o kadar yanlıştır.
Yaşadığımız toplumda, Allah’ın selamına bile itibar etmeyen öyle mağrur insanlar var ki, onlara iltifat değil selam vermek bile caiz değildir.
“ Marifet, İltifata Tabidir.”
Gözlem Gazetesi’nin bundan önceki sayısında manşetten verilen; “Saray’ın Geleceğini Kurtaracak 3 Proje” haberi, beni pek sevindirdi.
Haberde, Belediye Başkanı’nın, İller Bankası ile yaptığı anlaşma üzerine Saray’ın Su ve Kanalizasyon sorununun uzun vadeli olarak, kökünden çözüleceği anlatılıyor,uygulamanın ise kısa vadede gerçekleşeceği bildiriliyordu.
Haber, okuyan herkesi mutlu etti. Başkanın bu marifeti, iltifatı hak ediyordu.
Ne var ki, telefonla arayan kimi hemşerilerimiz, Başkanın kimi projeleri hayata geçirirken, Belediyeyi ağır bir borç yükünün altına soktuğunu, yürütülen iş ve hizmetlerde tasarrufa gidilmediğini söylüyordu.
Doğru mu, değil mi ? Bir açıklama gelirse, hemşerilerimizle paylaşırız.