44 yıl geçmiş demek. Daha sakallarımıza tarak geçmiyor ama ülkeyi sevme duygusu iliklerimize kadar işlemiş. İnsanı seviyoruz, memleketimizi seviyoruz ve Mustafa Kemal’in yolunda yürüyoruz. Karın, yağmurun ve de rüzgârın önemi yok herkes kendi işini yapıyor ve sevme işinin insanın ana iskeleti olduğunu öğrenmişiz büyüklerimizden. Sevdalıyız ve ülkemiz çağdaşlaşmalı ve hepimiz bu konuda görevliyiz. O köy senin bu köy benim dolaşıyoruz, okuyoruz, yazıyor ve tartışıyoruz. Kendi adına bir şey istemeyecek kadar egomuzu öldürmüşüz, her an’ı mutluluğa taşıyoruz insanları ve kendimizi. Herkes canını ülkesine ve insanına adamanın görkemli güveniyle hareket ediyor. Nerede yoksulluk var oraya, toprak işgali var oraya, grev var oraya koşuyoruz. Tüm çırpınışımız ‘Bağımsız Türkiye’ için. Uykularımız doğru dürüst yatak görmüyor, midelerimiz gereksiniminin çok altında sorumluluk taşıyor. ‘Kahrolsun Emperyalizm ve İşbirlikçileri’ ana hedefimiz. İşbirliği yapanlara şaşıyoruz, bir insan vatanını nasıl satabilir? Akıl almaz eylemlerin de karşısındayız ve doğruyu anlatıyoruz.
Doğrumuz, toplumsal doğru, bireylerin öznel, çıkar doğruları değil. Maskeliler alabildiğine çoğalıyor, korkaklar sürekli maske almakla meşgul. Halimizi görenler gittikçe netleşiyor. Çünkü derin bir yol ayrımındayız ama eylemlerimizle en azından geciktirebiliriz bu fiili işgali. Tüm asfaltlara ‘Bağımsız Türkiye’ yazıyoruz. Tüm araçlar durup yardım ediyor bize. Hiçbir dükkanda Amerikan sigaraları, Amerikan malları satılmıyor. Artık herkes bilincinde bu eylemlerin. Mitingler 100 binden aşağı düşmüyor. Coşku doruklarda. Sonra kesiliyor haklı eylemin hızı. Çünkü bölünüyor o coşkulu insanlar. Akıl almaz yataklar oluşuyor ve insanlar ayrı ayrı yataklara savruluyor. Denize varma düşüncemiz birçok dereciklerin çaresizliğinde unutulup gidiyor. İdam ediliyoruz kendimiz tekmeleyerek sehpamızı ve ölüyoruz bir kırsallıkta. Ya da dilim dilim doğrayarak yok ediyorlar bizi. Hapishanelerde yer yok.
Derin bir of çekiyor insanlar. Ama ofun sonunu getiremeden anlıyorlar gerçeği, vakit çok geç. Yeniden toparlanmak ve ders çıkarmak öyle kolay değil. Her ölüm cesareti ve korkuyu birlikte taşıyor kitleye. Ölenlerimiz hiçbir pişmanlığı taşımadan yatarken, dirilerimizin çoğunluğu korkunun karanlığına sığınıp kaybettiriyorlar kendilerini ve çıkışları işbirlikçilerin safı oluyor utanmadan. Oysa kimse kimseye ‘bu işi yap’ demedi. Bekliyor onları kapitalizmin nimetleri, rahat yaşamalar ve dönekliğin maskeleri. İnsan sırrının zulası mıdır maskeler acaba? Aynaya bakamıyorlar ve tüm döneklerin evinde aynalar kalkıyor. Çünkü gerçeği görmek nedense rahatsız edici çoğunluğumuza. Evet, yıllar geçti tüm bu olayların üstünden ama ilginç bir yan var, sürdürenler hâlâ ayakta, ama dönenler akıl almaz bir psikolojik baskının etkisiyle nerede ne yapacaklarını bir türlü bilemiyorlar. İstediklerinden daha fazlasının sahibi olmalarına rağmen yaşamlarını sürdürebilmek adına ihanet ettikleri sol’a gereksinmeleri var. Çünkü akıl orada. Tüm ihanetlerine rağmen hâlâ sol’un rantıyla geçiniyor, kendilerini çağdaş diye yutturmaya çalışıyorlar. İnsani özellikler ne kadar çarçur edilmeye çalışılırsa çalışılsın, ona sahip çıkanlar var ve her zaman da olacak. Bu insanlık mücadelesi yenilgilerle, acılarla sürse de, Kurtuluş Savaşımız gibi elbet zaferi de tadacak bir gün. Yeter ki geçmişten ders alınsın, yanlışlığa düşülmesin ve insanını, vatanını sevme duygusu yitirilmesin. Evet 44 yıl olmuş o günler gelip geçeli. Torunlarımız o günkü yaşlarımızda şimdi. Kimilerine düş gibi gelebilir yaşananlar ve kimileri unutmak isteyebilir. Ama gerçek yok edilemiyor ve güzel olan her şey yaşamını sürdürüyor. İnsandan vazgeçmedikçe güzellikler aranacak ve bu aramanın insanları olacak.yeter ki duygu, bilgi ve akıl birlikte çalışsın. Ülkemin aydınlığı için emek veren herkesi selamlıyorum.
Saray, 5 Mayıs 2012. |