İnsanoğlunun ormanlara verdiği tahribat her geçen yıl artarken, tüm dünyada ve Türkiye'de olduğu gibi Saray'da da ormanlar yok oluyor. Bu güzelim ormanları yok etmeye çalışan güçlerin önüne kimse geçemez. Geçen olursa başına nelerin geleceği de meçhul.
Türkiye'de insanoğlunun ev yapmak, fabrika inşa etmek, yol yapmak, tarla açmak, maden çıkarmak, taş ocaklarında dinamit patlatmak ve taş çıkarıp ormanları toz toprakla örtmek gibi kişisel çıkarları uğruna ve kimi zaman da sadece yok etmek için acımasızca ormanları kesip yaktığını görüyoruz. Bu olumsuzluklar Türkiye genelinde olduğu gibi Saray ve çevresinde de yaşanıyor. Yaşanan bu olumsuzluklar hiç kimsenin umrunda bile değil. Hele orman görevlilerinin hiç değil. “Ormanların içi rezalet ve çöplükten geçilmiyor.” Hatta bu tahribatı yapanlara göz yumuluyor. Ormanlar yok olmuş, çöplükten geçilmiyor kimin umrunda! Düşünün gariban bir vatandaş ormana gidecek, bir kucak kuru odun toplayıp evine getirecek. Ormancı da onu görecek. Vah başına gelenler! İşte o vakit anasından emdiği süt burnundan gelecek. Veya kışın yakmak için bir at arabası ile, ormanda kurumuş odunları toplayıp evine getirecek. O zaman bakın işte başına neler gelecek? Peki Güneşkaya'daki manzaraya ne diyeceksiniz? “Koca ormanlık alan göz göre göre yok olup gidiyor.” Hiç kimsenin umrunda değil. Taş ocağı her geçen gün alanını genişletiyor. “Yani anlayacağınız hem Saray'ın suyu, hem de Saray'ın o güzel doğası yok olup elden gidiyor.”
CİĞERLERİMİZİ YOK ETMEYELİM!
Tüm Türkiye genelinde olduğu gibi Saray'da da ormanlar yok olup gidiyor . Bunun bir örneği Güneşkaya mevkiinde bulunan taş ocakları. Eskiden yemyeşil olan bu alan şimdi taş ocağının kırıntılarından ve toz topraktan geçilmez bir halde. Yani o bölge içler acısı. Saray Belediyesi'nin Güneşkaya Mevkii'ni “Akçansa” firmasına heba ettiği bu alan, artık öyle bir hale geldi ki; canlılar bile orada yaşamaz oldu. Saray Belediyesi Güneşkaya Mevkii'ni heba etmenin bedeline karşı Saray'a bir su havzası kazandırdı. Belediye bu suyu getiremez miydi? İsteseydi getirebilirdi. Peki, şimdi soruyorum bundan kim zararlı çıktı? Tabi ki başta Saray Belediyesi ve Saray. Saray o güzelim doğa ve tarihi alanlarını kaybetti. "Yani Saray ileride suyunu" da kaybeder. Akçansa firması, geçtiğimiz dönem belediyede görev yapan başkan ve meclis üyelerinden, Güneşkaya mevkiine bir taş ocağı açmak için izin istedi. Dönemin belediye yetkilileri ise bu işe karşı çıktı. Ama belediyenin işe karşı çıkması pek bir şey ifade etmedi. Çünkü bu işe sağlıklı bir şekilde sarılmadılar. Ancak "Akçansa" firması kararlıydı. "Biz buraya taş ocağı açacağız" diyerek işi yargıya taşıdılar. Dönemin belediye yetkilileri konuyu yargıda sıkı bir şekilde takip edemeyince, dava belediye aleyhine sonuçlandı. Yani belediye davayı kaybetti. "Akçansa" firması da haliyle davayı kazandı. Belediye davayı kaybedince, "Akçansa" firmasından nasıl faydalınırız düşüncesi ile arayış içine girerken, sonunda bir karara varıldı. O tarihte Saray'ın bir su sorunu vardı. Su kaynağı hazır; ancak belediyenin suyu getirecek gücü yok. Bu suyu Saray'a getirmek maliyet işi. Belediye Saray'a bu suyu getirecek gücü olmadığını anlayınca, "bu suyu Akçansa firmasına yükleyelim ve Saray suyuna kavuşsun" diyerek, belediye taş ocağının açılmasına karşı hiç bir zorluk çıkarmadı ve her şeyine de destek verdi. Akçansa firması da bu talebi kabul etti. Ancak "Akçansa" firmasının bir başka talebi daha ortaya çıktı. Akçansa firması yetkilileri, "Biz sizin her dediğinizi yaparız. Bizim açacağımız taş ocağının içinde bir de beton santrali kurmayı düşünüyoruz ve ruhsatını istiyoruz" diye talepte bulundu. Belediye bu talebi de kabul etti. Ve tüm işlere tamam diyerek destek verildi. Yani belediye tamamıyla Akçansa Firmasının her dediğini kabul etmek zorunda kaldı. Yani Akçansa firması temelini sağlam atarak, yıllar boyunca burada kalıp önce Güneşkaya Mevkii'ne yerleşti, ardından nereden neyi isteyecekleri de meçhul...
"TAŞ OCAKLARI SU KAYNAKLARINA ZARAR VERMİYOR MU? Taş ocağı su kaynaklarına zarar veriyor diye tepki gösteren dönemin belediye yetkililerinin meğerse tepkilerinin nedeni tamamıyla kişisel sorunlarmış. Yani bu tepki tamamıyla "Atak Madenciliğe" karşı oluşan bir tepkiymiş! Aynı bölgeye ikinci bir taş ocağının açılmasına nasıl ve neye dayanarak ruhsat verdiği de anlaşılmış değil. Saray Belediyesi yıllar önce Güneşkaya Mevkii'nde faaliyet gösteren "Atak Madencilik" firmasına ait olan taş ocağını kapatmak için çok mücadele verdi. Ancak, belediye kapatma işini bir türlü başaramadı. Belediye’nin kapatmak istediği taş ocağı daha sonra el değiştirdi. Firmanın el değiştirmesi ile birlikte, kapatma mücadelesi böylelikle son buldu. Saray Belediyesi'nin "Atak Madencilik" ile mücadele etmesinin gerekçesi ise, Saray'ın içme suyuna zarar verdiğinin iddia ediliyor olmasıydı. Peki şimdi ben yine soruyorum: Şu anda orada faaliyet gösteren “Traktaş” firması su kaynağına zarar vermiyor mu? Vermiyor ise, neden yıllar boyunca Atak Madencilik ile bu kadar mücadele ettiniz? O da yetmedi, aynı bölgede yeni bir taş ocağına daha izin verdiniz. Peki, ileride Saray’ın su havzasının başına neler gelecek hiç düşünen oldu mu? Güneşkaya bölgesindeki tarihi mağaralar ve ormanlar yok olup gidiyor. Bunun sorumlusu kimlerdir? Şimdi bu soruya cevap arıyoruz. Biz Saray'ın o güzelim Güneşkaya ormanlarını kaybettik. Artık tarihi mağaralar ve ormanlarımızı çok ararız ama geri gelmez! Ormanlarımıza zarar verenler ve bunlara göz yumanlar da onlar kadar suçludur. Ne diyelim, “Hepimizin başı sağolsun”
ASLA DOĞAL OLANIN YERİNİ TUTAMAZ! Dünyada her yıl ortalama 13 milyon hektar, yaklaşık İç Anadolu Bölgesi'nin yüz ölçümü kadar ormanın yok olduğuna, geçtiğimiz 10 yıl içerisinde dünya genelinde kaybedilen ormanlar geri gelmiyor. Kimi bölgelerde ağaç dikimi yapılıyor ve ağaçlar yeşeriyor eski duruma gelmeye çalışıyor. Ama yine de kimi orman katilleri tarafından tahrip edilen yerler de görülmektedir. Vize yolu üzeri Kavacık Köyü'nün alt bölgesinde "Polis ağaçlandırma alanı" olarak adlandıran alanda dikilen ağaçların bir kısmı kurudu. Ona benzer bir diğer alan da Büyükyoncalı Beldesi Yeni Mahalle girişinde bulunan "Jandarma ağaçlandırma alanı." Bölgede yapılan ağaçlandırmada onun da akıbeti diğerini aratmadı. Ağaç dikmek tabi ki çok güzel. Ancak dikilen ağaçları mevsimine göre sulamak gerekir. Aksi halde dikilen ağaçların akıbeti hüsrana uğrar. Yani oraya verilen bunca emeğin yanı sıra yapılan masraflar da boşa gider. Doğal ormanlarda yüzlerce tür ağaç, bitki, hayvan bir arada uyum içinde yaşayan bir ekosistemi oluşturur ve insan eliyle oluşturulan hiçbir ağaçlandırma, asla doğal olanın yerini tutamaz. Bu nedenle doğal ormanların korunmasına önem gösterilmelidir. Bu konuda herkes üzerine düşeni fazlasıyla yapmaya gayret göstermelidir. |