İlçemize bağlı Küçükyoncalı Köyü Muhtarı’ndan, sürekli şikayetler alıyoruz. Muhtarların görevi, vatandaşların işlerini zorlaştırmak değil, onlara her konuda destek vermektir. Küçükyoncalı Muhtarı’nınsa, bunun tersini yaptığına dair çok şikayet var. Biz, şimdilik sadece bir kaçını yazıyoruz.
İlçemize bağlı Küçükyoncalı köyü, adının küçük olmasına rağmen yalnız ilçemizin değil, Tekirdağ İli’nin en büyük köyü. Saray ilçe merkezine 5 km uzaklıkta, 650 hanede 2000 den fazla insana sahip, şirin mi şirin bir köy.
Köy, Saray İlçesine ve Büyükyoncalı Beldesi’ne asfalt yolla, komşu Safalan’a ise, stabilize bir yolla bağlantılı.
Trakya’da denebilir ki, okumuşu en çok olan köy. Köy halkının esas işi modern çiftçilik ve hayvancılık. Sanayiinin yakın olması sebebiyle fabrikalarda çalışanı da çok. Edinilen bilgiye göre, 300 den fazla kişi halen Çerkezköy’deki muhtelif fabrikalarda çalışıyor. Halkın bir kısmı ise, emekli bile olmuş. Şimdi köyünde emekliliğinin tadını çıkarıyor.
Köyün bir başka özelliği, çok tatlı bir içme suyuna sahip olması. İki dönem önceki Muhtarın, köylülerle yaptığı işbirliği sonrası devletten de destek alarak, Istranca dağlarından (Karatepe’den) ve 14 km uzaklıktan getirdiği su, yörenin en tatlı kaynak suyu. Ama, sudan şikayetlerin ardı arkası kesilmiyor.
KÖYÜN MUHTARI, YANLIŞ İŞLER YAPIYOR !
Küçükyoncalı köyünün Muhtarlığını, son iki dönemden beri emekli bir İlkokul Öğretmeni yürütüyor. Hükümet, diğer köyleri desteklediği gibi, Küçükyoncalı’ya da destek veriyor. Lakin Muhtar, köyün işlerini köyün mallarını satarak yürütmek istiyor ve satıyor.
Mesela, geçen yıl köy içi yollarına döşenen kilit taşlar için, devletin desteğine rağmen köyün ortak mallarını (çok kıymetli bir tarlasını) satarak, bu işi yaptırabilmiş.
Düğün Salonu içinse, devlet köye önce 30.000 lira, daha sonra da 10.000 yardım yaptığı halde, Muhtar salonun yapımını bitiremiyor ve yine sattığı tarladan elde ettiği gelirle, inşaatı tamamlayabiliyor. Oysa, aynı salonu yapan Güngörmez köyü Muhtarı, köyün bir karış tarlasını satmadan, devletten aldığı aynı miktar yardımla inşaatı bitiriyor.
ÇEŞMELER KAPALI, KÖYLÜYE DE SU YOK !
Muhtar, köyün merkezindeki çeşmeye gelen kaynak suyunu mahalle aralarına “Sokak Çeşmesi” biçiminde dağıttıktan sonra, halktan para topluyor. Bu paralarla, sokak aralarındaki çeşmeleri mermerle kaplatıyor ve üzerlerine para verenlerin adını, “Bu çeşme, filanca kişinin hayratıdır.” biçiminde yazdırıyor.
Köyden geçen yabancılar birer bidon su almak istediklerinde, Muhtar çeşmenin başına bir görevli koyarak, suyu para ile sattırıyor.
“Hayrat” olarak takdim edilen suyun para ile satılması, köylüleri olduğu kadar, köye gelen misafirleri de şaşırtıyor. “Hayrat” yaptıklarını sanan köylülerse, aldatıldıklarını hemen anlıyorlar. Ama, dinleyen kim?
Muhtar, bununla da yetinmiyor ve her akşam Saat 17.00 den sonra ve Pazar günleri çeşmeleri kapatıyor ve köylüye de su vermiyor.
Hepsinden önemlisi, merkez çeşmenin yalakları ve çevresi pislik içinde. Yalak taşlarının içinden otlar yeşermiş. Çeşmenin çevresinde yaban otları çıkmış ve çok çirkin bir görüntü oluşmuş. Hepsinin resimlerini çektik. Muhtarınsa, umurunda bile değil.
Köylüye gelince; onlar şimdilik “Kendim ettim, kendim buldum.” diyerek, sabır göstermeye çalışıyorlar.
KORUCU PARASI VERMEYENE, MAKTA YOK !
Orman İşletmesi, orman köylülerine artık eskisi gibi “makta” vermiyor. Kendi kestirdiği odunları, köyde oturanlara hane başına “4 Ster” hesabıyla satıyor.
Odunların bedelini, Orman İşletmesi adına Köy Muhtarlığı tahsil ediyor. Muhtarın, paranın tahsilinden başka bir yetkisi ve takdir hakkı yok. Yok ama, Kücükyoncalı Muhtarı, “Korucu Parası” adı altında topladığı parayı vermeyene, makta vermiyor. Yani, devletin verdiği odunu, köylünün parayla almasına bile izin vermiyor.
Saray Orman İşletme Şefi; “Muhtarın, böyle hiç kimseye engel koyma yetkisi yok.” dese de, Muhtar emri dinlemiyor ve hak sahiplerine odun vermiyor.
İşletme, bu şekilde haksızlığa uğrayanların, doğrudan kendilerine başvurmalarını istiyor.
Öteki Köy Muhtarlarından hiçbir şikayet yok. Varsa, onları da dile getiririz.
Bizim ve köylülerimizin esas kaygısı, devletin bu görevlileri denetleyip denetlemediğini öğrenebilmek ve anlayabilmek.