|
||
Olmadı Sayın Cumhurbaşkanı mız! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Pazartesi günü yapılan Milli Tarım Projesi toplantısında, Avrupa Parlamentosu Başkanı’na hitaben, “Terbiyesize bak, bize yaptırım uygulayacakmış” dediğini duyunca, kulaklarıma inanamadım. Değerli okuyucularım, Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğu, açıktan açığa görülüyor. 1963 yılından beri, entegre olmak istediğimiz Avrupa ile iplerimiz giderek zayıflamaya ve kopma noktasın gelmeye başladı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonra, öncelikli hedeflerinden biri Avrupa Birliği’ne girmekti. Avrupa yeşil ışık yaktıkça, onlar da Ankara da güpegündüz havai fişekleri patlatıp, kutlamalar yapıyordu. Konuştuklarına ve yandaşların yazdıklarına bakıldığında, Avrupa Birliği’ne girmek an meselesiydi. İnanır mısınız, bendeniz de bu söz ve hareketlere inanmış ve yakında Avrupa Birliği’ne gireceğimizi sanmıştım. Hele, yakın geçmişte Bulgaristan dahil, 10 yeni ülkenin Birliğe kabul edilmesi ve hele Güney Kıbrıs’ın bile Birliğe alınmış olması, beni iyice umutlandırmıştı. Geçen zamanın önemli bir kısmı Birliğe girmek için değil, ona kafa tutmakla geçti. Birliğin, bizden önemli beklentileri vardı. Bunların sayısı 70 civarındaydı. Hükümet, bunların önemli bir kısmını yerine getirdi. Zaten, idam cezasının kaldırılmasıyla, Birlik için çok önemli bir adım atılmıştı. Aslına bakarsanız, Birliğin bizi çok istediği söylenemez. Müslüman oluşumuz, terör unsurlarının içimizde barınması, yöneticilerin laik düzene sırt çevirme istekleri, ülkede çağ dışı yaşam davranışları, yani çağdaşlıktan uzak görünümler, insan haklarına karşı yapılan ihlaller, basın ve düşünce özgürlüğünün ortadan kaldırılma gayretleri, topraklarımızın çok az bir kısmının Avrupa’da olması ve diğer kimi sebeplerden ötürü, bize alıcı gözüyle bakmadıkları zaten biliniyordu. ZORLA GÜZELLİK OLMAZ! Ülkelerinden kaçan ve vatansız (haymatloz) duruma düşen mültecilerdin Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmek istemeleri de bunlara eklenince, kambur giderek büyüdü. Mülteci kabul etmek istemeyen Avrupa, bunun yükünü bize yüklemeye kalkınca, ilişkiler giderek bozuldu. Dost gibi görüntüler bile, tam bir soğukluk ifade ediyordu. Avrupa’nın bizi istemediğini anlayan hükümet ve özellikle Cumhurbaşkanı, buna tepkisini belirtmeye başladı. SON GÖRÜNTÜ, İYİ DEĞİLDİ. Özellikle darbe kalkışmasından sonra ilan edilen OHAL uygulamasıyla yapılan insan hakları ihlalleri, Avrupa’yı iyice endişelendirdi. Haksız tutuklamalar, hukuk dışı uygulamalar, basın ve düşünce hürriyetinin kısıtlanması, hele idam cezasının geri getirilmek istenmesi, Avrupa Birliği’ni harekete geçirdi. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz yaptığı açıklamada, “Türkiye’ye yeni ekonomik yaptırımlar yapmak zorunda kalırız.” deyince, Cumhurbaşkanı Erdoğan, buna hakaret biçiminde çok ağır bir karşılık verdi ve Avrupa Parlamentosu Başkanı için; “Terbiyesize bak, bize yaptırımlar uygulatacakmış… Yıl sonuna kadar bekleriz ve halka gideriz.” gibi, bir nevi hakaret içeren bir cümle kullandı. Bu cümlesini, bir talihsizlik ya da dil sürçmesi saymak isterim. Çünkü, Avrupa Birliği temsilcilerine karşı böyle sert konuşmakla, bizi Birliğe alacaklarını sanmayın. Bu gün, Avrupa’da milyonlarca Türk vatandaşı yaşıyor. Onların, Türkiye’de de önemli sayıda aileleri ve yakınları var. Biz, Avrupa Birliği’ne girmesek de, Avrupa ile iç içeyiz. Her şeyden önce, NATO’nun bir parçasıyız. AİHM’ni (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kabul etmişiz. Bu işler, öyle ani bir öfkeyle çözülemez. Cumhurbaşkanı, bu konuda bir Halkoylamasına gitse, halk Avrupa’yı reddedebilir mi hiç? Avrupa’dan kopabilir mi hiç? Eğri oturup, doğru konuşalım. Beğenmediği eleştiriler için sürekli “hakaret davaları” açan Cumhurbaşkanı, Avrupa Parlamentosu Başkanı’na, bu sözü söylememeliydi. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.