Değerli okuyucularım, Niyetlerini artık iyice belli etmeye başladılar. Padişahlığın geri gelmesi için, “Türk tipi Başkanlık” dedikleri modeli istemeleri ve bunu getirmek için büyük gayretleri, Anayasayı değiştirip, Kanun-i Esasi gibi bir yasayı yapmak istemeleri, hatta onun bile gerisinde kalmaları, Meclis Başkanı’nın konuşturarak, “Laiklik” istemediklerini açıkça söylemeleri ve nihayet kukla Başbakan konumunda olduğu halde istediklerini yapmayan Ahmet Davutoğlu’nu devirip, bu işleri daha iyi tezgahlayacak ve “Reis” dedikleri liderlerine sadık bir kişinin peşinde koşmaları, eskiye dönmek istemenin çok önemli işaretleri olarak görülüyor. Aslında, bütün bu istekler iktidar partisinin değil, işte o “Reis” dediklerinin isteği olarak biliniyor ve görülüyor. Pek övdükleri Osmanlı tarihini ve Osmanlıyı yönetenlerin kimler olup nasıl davranıp yaşadıklarını, hatırlayınız. Detaylı olmasa da, uzun süren bu geçmişi daha İlkokuldayken, kaba hatlarıyla okuduk ve öğrendik. Yeni Türk devletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim biçimi ile yöneticilerinin nasıl davrandıklarını ve yaşadıklarını da, bu sırada bize öğretmişlerdi. Tarihi, daha sonraki yıllarda da, daha detaylı öğrenme imkanını elde edenler, bugün çok özledikleri o Osmanlı’nın, hiç de hoşa gitmeyen o yaşam ve yönetim biçimini çok iyi bilirler. Bir Tarih Öğretmeni değilim, ama kişisel merakım sebebiyle, bugün iktidardakilerden başka kimsenin tasvip etmeyeceği o istenmeyen yaşam biçiminden size kısa örnekler sunmak istiyorum. Bunları okuduktan sonra, Osmanlıyı siz de istiyor ve destekliyorsanız, mesela Sultan III. Murat’ın ya da Sultan Vahdettin’in bilmem neresinin kılı olmanızda, hiçbir sakınca yok demektir. AL SANA OSMANLI Osmanlı, 1299 yılında küçük bir devlet olarak Anadolu’da kuruldu, 600 yılı aşan bir sürede hüküm süren 36 Padişahtan, birkaçının sayesinde devlet yükseldi ve genişlediyse de, 1918 yılında yine küçük bir devlet olarak battı ve tarihin sayfalarına gömüldü. Tam battığı yerde, “Gerçek Reis” Atatürk’ün sayesinde, yeni Türk devleti ve Türkiye Cumhuriyeti olarak canlandı ve bir daha geriye dönmemek üzere, bu günlere geldi. Kendisini, yeryüzünde Allah’ın gölgesi olduğunu sanan Padişahların, aslında din ve imanla, bu günkü Suudi Kralları gibi yok denecek kadar bir ilgisi vardı. Padişahlığın, babadan oğla ya da kardeşe, dolayısıyla aynı aileye bir ayrıcalık gibi gören bu kişiler, keyfi tutum ve davranışlarıyla bir millet olarak değil, bir taba olarak gördükleri vatandaşlarını inim inim inlettiler. İnsan hayatını, kelle almayla sonlandıran bu zalimler, ülkede şeriat kanunlarını uyguladıkları ve kendilerini de “Halife” kabul ettikleri halde, o koltuktan koparılır kaygısıyla hiçbiri, bir kere olsun hacca gitmediler. BAKIN, DAHA NELER YAPTILAR? Adlarını yazarak, kısa birkaç örnek vereyim. • Devletin kurucusu Osman Beyden, beşinci Padişah Çelebi Mehmet’e kadar hepsi, tahtını kaptırmamak için, kardeş ya da yakınlarını boğduruyorlar. • Boğdurma işi, Sultan 1.Ahmet’e kadar devam ediyor. Bu cinayetleri, II.Murat, Fatih Sultan Mehmet, II.Beyazıt, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman’da da görüyoruz. • III.Murat, 6 kardeşini boğdurduğu gibi, hamile olan 10 Cariyenin de doğurmaması için, onların ayaklarına taş bağlatarak, Sarayburnu’ndan denize attırıp, suda boğduruyor. • III. Mehmet de, tahta çıktığı gün, 3 ile 25 yaş arasındaki 19 erkek kardeşini boğduruyor. • 16’ncı Padişah Genç Osman, yeniçeriler tarafından ırzına geçilerek Yedikule’de boğduruluyor. • Sultan İbrahim, ipleri elinden almak isteyen annesi tarafından Sarayın bir odasında boğduruluyor. • III.Selim asiler tarafından, IV.Mustafa ise, kardeşi Mahmut tarafından boğduruluyor. • Sultan Abdülaziz, maiyeti tarafından zehirlenirken, II.Abdülhamit kardeşi tarafından sürgüne gönderiliyor. • Tam 44 Sadrazam, boğdurularak ya da kellesi alınarak öldürülüyor. • Şeriata göre nikahsız yaşamak memnu iken, Padişahlar Saray’a aldıkları çok sayıdaki Cariye adı verilen kadınlarla –bir kaçı hariç- nikahsız birlikte oluyorlar Padişahların çoğu,“Uçkur düşkünü” olarak tanınıyor. • Abdülaziz’in, Velihat olan oğlu Yusuf İzzettin Efendi, Beyoğlu Genelevi’nde bir kadının yatağında gecelerken yakalanıyor. Ve, 4 ay sonra intihar ediyor. • Fakir halktan toplanan vergiler, Padişahın keyfine göre harcanıyor. Devletin kimi makamları, rüşvet karşılığı layık olmayanlara veriliyor. • Halife olan Padişahların çoğu, alkollü içki içiyor. Sultan II: Selim, bu sebeple “Sarhoş Selim” olarak tanınıyor. • Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi 256’ncı ayetinde Yüce Yaradan; “Dinde zorlama yoktur.” demesine rağmen, Osmanlı toplumunda ibadet etmeyenler, büyük baskı altında yaşadılar. Daha çok yazacaklarım var, ama şimdilik bu kadar. Başkanlık adı altında Padişahlığın geri dönmesini isteyenlere, önemle duyurulur.