ads
DOLAR 36.23 ₺
EURO 38.07 ₺
STERLIN 45.69 ₺
G.ALTIN 3,380.42 ₺
Ç.ALTIN 5,619.13 ₺
BİLEZİK 3,134.34 ₺
BTC 96,397.17 $
ETH 2,672.56 $
BİST 9,877.59

Şimdi de, Saray Yağması!

Yayınlama: 9 Kasım 2015 Pazartesi 22:36 Kaynak: Haber Merkezi Editör:

Şimdi de, Saray Yağması!

Cumhurbaşkanı’mızın Saray merakı bitmiyor. İstanbul’daki tarihi sarayları, birbir kendi hizmetine sunuyor. Hemde, büyük masraflar yaptırarak bunu yapıyor. Milletse, sadece seyrediyor. “Ne yapabiliriz ki?” demeyin. Dünyanın başka bir yerinde olsa halk; ”Bu ne demek oluyor? Bu masraflar, gereksiz yere neden yapılıyor? Cumhurbaşkanı’nın kullandığı yerler yetmiyor mu? Bu milletin, bu devletin parasına yazık değil mi? Vb.” soruları sorar. Ama, bizde sorulmuyor, olup bitenler sadece seyrediliyor. İSTANBUL, CANLI BİR TARİH 1976-1977 yıllarında kısa bir süre vekaleten İstanbul Kültür Müdürlüğü yaptım. Daha sonra TBMM’ne bağlananTopkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı…gibi Milli Saraylar da, o dönemde Kültür Müdürlüğü’nün denetimindeydi. Görevli memurları yanıma alıp, bütün Sarayları ve bağlı tarihi mekanları bir bir gezdim. Bu mekanlar, asıllarına bağlı kalınarak zaman zaman onarılıyor ve büyük bir titizlikle korunuyordu. Yıldız Sarayı”nın“Silahhane” bölümünde kimi zamanlarda yapılan defile, özel tören ve toplantılar için verilen izinleri de kaldırdım. Ama, daha sonra sadece buradaki sosyal faaliyetler devam ettirildi. Bütün bu Saraylar, tarihi olma özelliğinden başka, muhteşem yapılardı. Turistler ve önemli yabancı konuklar, izin verildiği ölçüde bu mekanları ziyaret etmeden ülkelerine dönmüyorlardı. BU İKTİDAR, TARİHİ DEĞERLERE KARŞI Söylediklerinin aksine, bu iktidar döneminde özellikle İstanbul’daki tarihi mekanlar da yağmanın ve talanın bir parçası oldular. Sırf rant için kimi eski mekanlar yakılırken, bu gibi tarihi yerler de, kendi saltanatları için birer mekan olarak seçildi. Yukarıda adlarını saydığım Saraylar gibi mekanlar, dönemin Başbakan’ının ya da şimdiki Cumhurbaşkanı’nında dikkatinden kaçmadı. Başbakan olarak Tayyip Bey, önce Dolmabahçe Sarayı’na el koydu. Buradaki bir bölümü kendisine tahsis edip, onca masraf yaptırarak “Çalışma Ofisi” yaptı. Önce,”Olabilir.“ dendi. Dendi, ama arkası kesilmedi. Daha sonra, son Padişah Vahdettin’in Velihat’lığı zamanında kullandığı Çengelköy’deki Köşkünün bir bölümünü yıktırıp, yeniden restore ettirdi. Ve kendisine çalışma mekanı yaptı. Hem de, çok büyük paralar harcatarak bunu yaptı. Eski eserlerin ayakta kalması için onarılması doğruydu, ancak aslına bağlı kalmadan yapılan keyfi değişiklikler, bu mekanları asıllarından kopardı ve tarihi kıymetini ortadan kaldırdı. DAHA SONRA, BEYLERBEYİ SARAYI Tayyip Bey, bunlarla yetinmeyip, 32’ci Osmanlı Padişahı Abdülaziz’in Beylerbeyi’nde deniz kenarında yaptırdığı Beyberbeyi Sarayı’na da göz dikti. Bu Sarayda, hatırlanacağı üzere 1912 yılında Selanik’ten sürgünden dönen 34’ncü Padişah II. Abdülhamit 6 yıl oturdu. Yani, öldüğü 1918 yılına kadar burayı kullandı. Ama, bu Sarayın başka bir özelliği daha var. Abdülaziz, 1867 de Fransa İmparatoru III. Napolyon’u İstanbul’a davet etmiş, İmparator gelemeyince eşi Prenses Eugenie’yi (Prenses Öjeni) İstanbul’a göndermişti. Öjeni,Abdülaziz’in özel konuğu olarak Beylerbeyi Sarayı’nda misafir edilmiş, Abdülaziz bu güzel kadına sahip olabilmek için sabahın köründe kapısına dayanmış ancak, kabul görmemişti. Lakin, ısrarından vazgeçmeyen Padişah, ertesi günü Huber Köşkü’ne götürdüğü Öjeni ile muradına ermişti. Bu Saray, daha sonra koruma altına alındı ve bir müze gibi halkın ziyaretine açıldı. Tayyip Bey, buraya da önemli bir masraf yaptırarak, kimi zamanlarda burayı kullanmaya başladı. Boğazdaki deniz manzaralı ve geniş bir bahçe içindeki Huber Köşkü ise, onların her türlü keyfi ve zevki için yeterli olmasına rağmen, bu köşkle de yetinmediler ve hep daha fazlasını istediler. Anlaşıldı ki, “muhafazakar” görünümündeki bu iktidar, tarihi eserlere karşı böyle değildi, tam tersine bir tarih düşmanı gibi davranıyordu. ŞİMDİ DE, YILDIZ SARAYI Alman Başbakanı Merkel’i, bu Sarayda altın kaplamalı koltuklarda oturtan Tayyip Bey, dünya basınında haber olunca, dikkatini şimdi de Yıldız Sarayı’na çevirmiş Oldukça büyük olan ve çeşitli bölümlerden oluşan bu Sarayın tam karşısında, Padişah Abdülhamid’in namaz kıldığı özel bir Camii de var. Tayyip Bey şimdi, yine büyük paraları harcatıp, bu Sarayı “Cumhurbaşkanlığı İstanbul Külliyesi” yapacakmış. Sarayın tarihi dokusunun bozulacağından, hiç kimsenin şüphesi olmasın. Kısa süre için de olsa, bu eserlerin korunması ve asıllarının bozulmaması için kendi çapımda verdiğim bütün uğraşlar, şimdi birer hikaye oldu. Ben, buradan Tayyip Bey’e yeni bazı ip uçları vereyim. Anadoluhisarı/ Küçüksu’da, deniz kenarındaki “Küçüksu Kasrı”nı da unutmasın. III. Selim’in yaptırdığı ve kullandığı “Aynalı Kavak Kasrı” de tam ona göre. Boğazdaki Sait Halim Paşa Yalısı’nın her ne kadar modası geçtiyse de, Kabataş Lisesi’ni oradan kaldırıp, halen bu okulun kullandığı ve Abdülaziz’in intihar ettiği ya da öldürüldüğü eski “Feriye Sarayı” olan o binaları da,kendisine tahsis edebilir. Ancak, onlar da biraz masraf ister. Değerli okuyucularım; Tayyip beyin bu girişimlerini öğrenen vatandaşlar bu yaptıkları için “Tam bir Saray Yağması” diyorlar. Ama, bu cesareti bunu diyenlerden aldığını unutuyorlar. Geçen hafta İstanbul’u ziyaret eden Uruguay eski Cumhurbaşkanı’nı ekranlarda gördük. Adam, sokak dilencileri gibiydi. Kendisine bağlanan 12.000 dolar maaşının sadece 1500 dolarını kullanıyor, 10.500 doları ülkesindeki fakirlere dağıtıyordu. 1987 model Wolksvagen marka bir araba kullanıyor, bir dağ evinde karısıyla birlikte oturuyordu. Tek düşüncesi, halkının rahat etmesi, halkının mutlu olmasıydı. Tayyip Bey de belki öyle düşünüyor, ama biz yanlış anlıyoruz(!)

İlk Yorumu Sen Yaz
code
google-site-verification=uSnnSC5jUTWittUtiCokfxv6706ikL65px5KxiN1Mg4